26. Bölüm

143 29 2
                                    

Selamlarrr, nasılsınız güzel yürekli insanlar??

Piyon'u yazarken aklımdan onca şey uçuşuyor. Şunu şöyle yazsam nasıl olur, acaba böyle mi daha iyi? Ama önünde sonunda kaleme dökülen kelimeler o kadar içime siniyor ki tamam diyorum, şimdi oldu. İçime sinmeyen bir şeyi yazmıyorum. İçime sinmeyen bir şeyi yapmıyorum. İçinize sinmeyen şeyleri yapmayın. Hayatta yapmak zorunda olduğunuz çok şey olabilir ama içinize sinmiyorsa yapmayın, uzaklaşın hemen oradan. İşinizi içinize sinerek yapın, hayatınızı içinize sinerek yaşayın. Hayat bir daha gelmeyecek. Yaptınız şey her ne olursa olsun kalbinizde iyi bir yer tutuyorsa sizi mutlu ediyorsa içinize siniyorsa yapın. Eğer hiçbiri yoksa yapmayın, bırakın.
Piyonu içime sinerek yazıyorum. Umarım sizde içinize sinerek okursunuz.

Emir değil ricaa, oy tuşuna basar mısınız...

Sevgiler.

M. Şele

                                   ♟

Gözlerim tek tek hepsinin üzerinde gezindi ve en son onun kömür karası gözlerinde sabitlendi.

"PYN'ye yaklaşan, uğraşan herkesin sonu ölümdür!" dedi ve belinden çıkardığı silahın tetiğine bastı.

Kulaklarımı dolduran kurşun sesi çok yakından geliyordu. Bilincim ve gözlerim kapanmaya başlarken gördüğüm son yüz onun yüzü, duyduğum son koku fujer kokusuydu.

İki saat önce:

Kutayla tartışmamızın ardından odama çıkmıştım. Öfke ve hayal kırıklığı bedenimi ele geçiriyordu ve ben şuan parmaklarım arasındaki telefon ile Uğur Dilmen'i arıyordum.

"Alo?" sesi dümdüz çıkmıştı.

"Konuşalım." dedim. Sesimde aynı sesi gibi dümdüz çıkmıştı.

"Evin yolunu biliyorsun, gel." dedi ve kapattı.

Odamdan çıktım ve garaja gidip arabalardan birine bindim. Uğur Dilmen'in evine doğru gaza bastım.

Evine yaklaştığım etraftaki adamlardan anlaşılıyordu. Her yer adam kaynıyordu. Tabiri caizse kuş uçmuyordu. Bu kadar güvenlik önlemi illegal bir örgütün lideri olduğu için miydi? Benimleyken de güvenlik üst seviyedeydi ama şuan daha da fazlaymış gibi gelmişti.

Ezbere bildiğim evin, ezbere bildiğim bahçesine arabayla yavaşça girdiğimde kapılar otomatikmen açılmıştı. Anlaşılan geleceğimden herkes haberdar olmuştu ve gelirken kimse beni bu yüzden durdurmamıştı.

Arabayı durdurdum ve telefonumu da alarak arabadan indim. Tekrar Uğur Dilmen'in numarasını tuşladım.

"Nerdesin?" diye sordum.

"Üst kata gel, balkondayım."

Telefonu hiçbir cevap vermeden kapattım ve eve girdim. Ezbere bildiğim evin, ezbere bildiğim koridorlarında yürüdüm ve merdivene yöneldim. Yerini ezbere bildiğim balkona doğru yürümeye başladım. Her attığım adımda Nur'un sesi kulaklarımda çınlıyordu.

Hoş geldin, Nur. Hatırlıyor musun bir defasında Uğur'u çok fena sinirlendirip balkona kaçmıştın? O balkonda oturacaksınız şimdi.

Hatırlamak istemiyordum. Balkonun önüne geldim ve açık olan kapıdan içeri girdim. Arkası dönüktü.

"Hoş geldin." dedi.

Yine fark etmişti. Her zaman olduğu gibi sesimi duymadan geldiğimi görmeden, varlığımı hissetmişti. Acaba yine kokumdan mı fark etmişti?

"Hoş buldum." dedim. Ayağa kalktı ve bana döndü. Sağ eliyle koltuklardan birini işaret ederek "Otur konuşalım." dedi. Birkaç saniye gözlerimi yüzünde gezdirdim ve önünden geçerek boş koltuklardan birine oturdum. Karşıma oturmuştu. Aramıza hakim olan sessizlik fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Başıboş geçen dakikaların ardından kaos yaratacak sessizliği bozdum.

PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin