49. Bölüm

231 9 0
                                    

***

"Oğlum dur anneciğim, halanı ezdin." Üstümde zıplamaya çalışan bir adet Kağan annesinin laflarına kulak asmadan yaptıklarına devam etti. "Kime diyorum ben?"

"Nisa bırak yapsın, hissetmiyorum bile." Kağan dünyaya geleli iki yıl olmuştu. Doğumu erken olduğu için hepimizi korkutmuş ama sorunsuz bir şekilde dünyaya gözlerini açmıştı. "Söyle halam, derdin ne yine?"

"Efe gelsin." Derdimiz ortaktı. Ah halam bende özledim ama yok işte. 

"İki gün sonra burada olacak. Hem sana söz verdi İstanbul'dan en sevdiğin oyuncağı getirecek." İşleri büyüten Miraç, iş için İstanbul'a gitmişti. En az benim kadar Miraç'ı özleyen Kağanın huysuzluğu bundandı. 

İtalya gezisinin ardından gelen ödül töreni haberiyle Atakan ve Miraç soluğu uçak da almıştı. Üniversite kapsamında seçilen ödüllerin bir çoğunda adı geçen kanal kazandığı ödüllerle de tanınmaya başlamıştı. İlaç Frekansı bu yıl yükselişini en yükseklere taşımıştı. 

Yoğunluğunu azaltan kocamla birlikte ertelediğimiz seyahatlerimizi bir bir gerçekleştiriyorduk. Fransa da başlayan gezimize en son İtalya'yı eklesek de bir çok ülke de bir çok şehri gezme fırsatı yakalamıştık. Bazen böyle ayrılıklar yaşamasak daha güzeldi. 

"Halanı zorlayacağına Miraç dayını aramaya ne dersin oğlum." Kağana bu mantıklı gelmiş gibi paytak paytak üstümden inip annesine gitti. Yürümeleri, konuşması ilerledikçe büyüdüğünü üzülerek izliyorduk. 

İlklerine hepimiz bir mucize izler gibi şahit olmuştuk. İlk sözü yarım yamalak çıkardığı "Ahsap" olsa da biz onun 'Ahzap' dediğini anlamıştık. Yoğun uğraşlar sonucu Kağana 'Ahzap' dedirten Ahzapla Resul bozuşsa da sonunda baba da demişti. 

"Efe..." Miraç'ın adına asla dili dönmezken bu isim kolayına geliyordu. "Gel... Öşledi... Ihıh... Taam... Veriyom..." Elindeki telefonu bana uzattı. "Seni istiyo." 

Sesini her duyacağımda attığını hissettiğim kalbim şimdide rahat durmadı. "Efendim sevgilim." 

"Nasılsın güzelim, ne yapıyorsun?"

"Nisalardayım, oturmaya geldim. Birazdan eczaneye geçeceğim. Sen?"

"Oteldeyiz bildiğin gibi." Çok yakınımda hissedeceğim kadar bir nefes alıp verdi. "Evde tek durman sorun oluyor mu? Geçen gece korkmuştun. İstersen ben gelene kadar Nisagil de kal."

"Kabus görmüştüm sadece. Biliyorsun uzun yıllar tek başıma kaldım hayatım, benim için sorun yok." 

"Peki nasıl istersen. Şimdi kapatmam lazım, şimdiden kolay gelsin sana birtanem." 

"Sana da canım görüşürüz." İstemesem de telefonu kapatıp sesinden ayrıldım. Ne zaman geleceğini bir daha sormak aklıma bile gelmemişti. 

"Oooo sen böyle hep üzüleceksen olmaz ki canım. Kaç gündür ruh gibisin Açelya." Miraçtan bağımsız içimde gün ve gün enerjimi yiyip bitiren bir şeyler vardı. Sanki hastaydım ve bu bedenime lanse ediyordu. 

"Onunla alakası yok. Benim halim yok, bıraksan üç gün uyurum. Hastaneye tahlil versem iyi olur. En son kanserken bu kadar yorgundu bedenim." 

"Allah korusun güzelim. Kötü düşünme, hava değişikliklerinden olmuştur. Hem illa daha büyük belirtileri olurdu." Bilmiyordum. Miraçı bir kez daha kanserle yüz yüze getirmek de istemiyordum. Annesini kaybedeli yıllar olsa da bu travmasını tetiklemek istemiyordum. 

"Bilmiyorum Nisa. Yorgunluğum ve durgunluğum bana başka kapı bırakmıyor. Sanki iki kata çıktı bedenim ve vücudum bana yetmiyor." Nisa olduğu yerden kalkıp adeta hopladı. 

İLAÇ FREKANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin