25.Bölüm

382 26 9
                                    

03.07.2022

Gece boyu annemle yaptığımız kısa tartışma beynimin içinde dönüp durdu. Söylediği şeyler beni arafa bırakmıştı. Çocuklarını en iyi anneler tanır diye biliyordum bu zamana kadar ama annemin söylediği şeyleri benimsemek istemiyordum.

Geçmişte yaptığım hataları şimdi yapmıyordum. Çevre edinebilmek konusunda çok yok kat etmiştim. Buraya gelince mahalledekilerle kaynaşmıştım. Nisayla arkadaş olmuştum, eczane bölümünde arkadaşlarım olmuştu. Kısa zaman önce Fatih, Sanem ve Miraçla tanışmıştım. Hatta Sevgi teyze, Şeref amca ve Şengül teyzeyle sohbetler etmiştim. Hepsini seviyordum.

Sevgiyle alakalı sorunlarım yoktu. Kaybetmekti en büyük korkum ama artık kazanmadan kaybetmekten korkmanın bir anlamı olmadığını biliyordum. Düşüncelerimin eskiye kasıtla oldukça törpülenmişti ama annem bunun farkında değildi.

Belki aramıza giren mesafeler birbirimizi tanımayan engel olmaya başlamıştı belki de annem beni hiç tanımamıştı. 

Sabahın ilk ışıkları odama dolarken uyku için geç kaldığımı anlayıp yattığım yataktan kalktım. Annemle olan tatsız zamanlarımızı unutmaya çalışarak banyoya girdim. Gecenin sıcağıyla terleyen vücudumu soğuk suyla arındırdım. 

Banyo işin bitince giyinip kendimi mutfağa attım. Sağlam bir kahvaltıyla güne başlarsam belki de tabularımı yıkmış olurdum ve gün boyu mutlu zamanlar yaşardım. Çevreye yaydığımız enerjinin hayatımızı etkilediğini duymuştum bir makalede, ona inanarak yüzü gülen yüz maskemi geçirdim.

Hayat böyleydi. Bir konu seni kırar üzer hatta parçalara ayırırdı ama bir zaman sonra gülmeye mahkum ederdi. Eğer seni kıran, üzen ya da parçalara ayıran bir konuda takılı kalırsan akıp giden hayatın mahvolurdu. Aslında bu bir kuraldı. Her şeyi zamanın da en iyisiyle yaşayıp bırakmak lazımdı.

Çok mu gülmek gerekiyordu, o an o kadar gülmemiz lazımdı ki mutsuzken mutlu olduğumuz zamanları isteyebilelim ya da üzüldüğümüzde o an ağlayıp ya da üzülüp dibine kadar yaşamlıyız ki mutlu olduğumuz zamanlar içimize attıklarımız gün yüzüne çıkmasın.

Şuan öyle yapıyordum. Neşeli bir şarkı açıp gün gece mutsuz geçen zamanlarımı telafi ediyordum. "Çok şeker, hadi hop give me five. Küresel dünya, küresel life. Kes raconunu Amerikan havası. Sokak arası mafyası, fight is fight!..." Sezenin enerjik sesine eşlik ede ede bir o yana bir bu yana hopluyordum. "Hayt! Bize var mı yan bakan. Delikanlılık öldü mü. İmaj yeniledik sadece be babam. Şu adaptasyonu gördün mü."

Çayın suyunun kaynadığını görünce demleyip üstünü örttüm. Bir yandan da pancake harcı çırpıyordum. "Dibe vuruyor her şey ta dibe. Analizi, sentezi var bir de. Doğudan batıdan kop da gel. Do it. Just do it hade. Oh oh suyundan da. Oh oh şuyundan da. Oh oh buyundan da. Koy koy koy koy." Müziğin sesini bastıran zil sesiyle müziği kapatarak kapıya yürüdüm. Delikten bakınca karanlık beni karşıladı. 

"Kim o?" Ses soluk çıkmayınca kapıyı açmadım ama ardından kapı bir kez daha çaldı. Sinirle kapıyı açtım ama karşımdaki kişiyi asla beklemiyordum. "Berkay?"

"Amca kızı?" Yanağımdan makas alıp daha ben şokumu atlatamadan içeri geçti. "Vay vay sen kahvaltı hazırlamayı bilir miydin ya?" Kokuyu takip ede ede mutfağa geçti. "Gerçi pankeklerin renkleri pek iç açıcı görünmüyor ama idare ederiz be."

Şaşkınca arkasından takip ediyordum. Üstünde her zamanki gibi renkli gömleklerinden biri ve açık renk mavi kotu vardı. "Berkay hayırdır?" 

"Yuh be kızım aylar sonra geliyorum evine insan hoş geldin der hayırdır ne saygısız." Kollarını açıp gelmemi işaret etti. Uzak durmadan ona doğru adımladım, kendisini çok fazla özlemiştim. Kollarımı beline dolayarak sarıldım. "Çok özlemişim be kızım. Aradığın sorduğunda yok abinim ben senin."

İLAÇ FREKANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin