BÖLÜM 22
"Ve bir gün bir çift göze bakarken fark edeceksin öldüğünü.
Çünkü gözler tüm cinayetlerin en kusursuz olanıdır."
-Emre Karataş-
NEFES
"Aşk konusunda geçecek denilen her şey koca birer yalandan ibaretmiş... Aslında geçen hiçbir şey yoktu zamanın dışında... Oturuyordun, çalışıyordun, uyuyup uyanıyordun ama acı hala orada duruyordu. Varlığını hissettirircesine göğüs kafesini zorlarken, nefes almak işkence haline geliyordu. Onunla konuşmamızın üzerinden tam bir ay geçmişti ve ben hala o günün izlerini taşıyordum ruhumda. Uykusuz, mutsuz bir şekilde ayağa kalkıp hazırlanıyor, abimlerin üzgün bakışlarından kaçabilmek adına kendimi işe veriyordum ancak orada da işler pek iç açıcı değildi. İnsanların tuhaf bakışlarına maruz kalıyordum. Yüzümde sanki birini gömmüşüm gibi bir ifade vardı ve bunu gören herkes, önce bana ardından da kapı arkasından fısıldayarak konuşmaya başlıyordu. Ağlamak istemiyordum artık çünkü ağlamaktan yorulmuştum. Ama... Elimden başka bir şey de gelmiyordu.
Aşk acısı, fiziksel acılardan çok daha şiddetliydi.
Grip olmuşsun da boğazların şişmiş gibi, yutkunamıyordun. Ciğerlerine alamadığın temiz hava için yanıyordun. Sanki ateşler içerisindeydin de üşüyordun sıtmaya tutulmuş gibi. Ve kalbin sanki yüksek bir yerden düşmüşsün de, sonrasında bedeninin iğne gibi batarak sızım sızım sızlaması gibi sızlıyordu. Bütün organlarım, kalbimin hissettiği kırgınlık yüzünden dökülüyordu ve ben ne kadar eğilip, onları toparlamaya çalışırsam çalışayım, 'O' olmadan hiçbir işe yaramıyordu. Çünkü tüm bunların sebebi O'nsuzlukken yeniden gülümsememin tek sebebi de hayatımda O'nun olmasıydı!"
"İkinizden de nefret ediyorum!" demişti Nefes en son Ateş ile konuştuğunda... Bundan tam bir ay önce... Mustafa, telefonda ona ağlayarak özür dilemiş ardından Ateş sanki onca sözü kendisi söylememiş gibi özür dileyip, affetmesini istemişti genç kızdan kendisini. Ve Nefes, başı Senem'in kucağında, elinde telefonu, kulağında sevdiği adamın sesiyle sinir krizi geçirmiş, telefonu parçalarına ayırmadan hemen önce "İkinizden de nefret ediyorum!" diye bağırmıştı. Dalgın gözleri, camdan ayrılıp masasının üzerindeki diz üstü bilgisayarına dönerken, elindeki soğumuş kahve bardağını ses çıkarmadan masanın üzerine bırakıp, tembel hareketlerle koltuğuna kurulmuştu. Ekrandaki takvime bakıp, kaşlarını çatarken "Bir ay bir hafta oldu" diye söylendi. O telefon görüşmesinden sonra bir daha Ateş'i ne görmüş ne de sesini duymuştu. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu genç kızın. Gözlerini yumup, elleriyle ovuştururken çalan telefonunun sesiyle kaşlarını çatıp, sızlandı. Beyninin içine çivi çakılıyormuşçasına acı çekiyordu. Bıkkın bir halde eğilip, cep telefonunu eline aldığında bakışları ekrandaki isme odaklanmıştı.
"Ateş!"
Gözlerini kırpıştırıp, derin nefesler alarak arkasına yaslanırken sanki kalbi acıyan kendisi değilmiş gibi deli gibi atmaya başlayan, heyecanlanan bu haline inanamıyordu. Derin bir nefes alıp, telefonu açıp kulağına götürürken ne diyeceğini daha doğrusu bir aydan sonra adamın ne diyeceğini çok merak ediyordu.
"Efendim?" diyerek açmış olduğu telefonun karşı tarafından gelen iç çekişle gözlerini kapatan genç kız, dişlerini sıkarken bulmuştu kendisini.
Ateş "Sesini duymak çok güzel!" diyen adamın sesiyle yerinde taş kesilmişti Nefes. Dudaklarından firar etmek üzere olan çığlığı bir elini ağzının üzerine kapatarak engellerken Ateş'in doğrudan "Konuşmamız gerek!" demesiyle kaşları çatılmıştı. Onca yaşananlardan sonra hala nasıl konuşmaları gerektiğine inanırdı? Konuşacak bir şey kalmış mıydı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATTA AŞK VAR (ESMER SERİSİ -5)
RomanceÜzerine giymiş olduğu ince askılı, krem rengindeki yazlık elbisesiyle bahar gibi temiz ve cıvıl cıvıldı Nefes... Etrafındaki insanlarla konuşup, gülümserken onu izlemek en güzel görüntüyken kıskanç kalbimin beni ele geçiren tarafı tarifi imkansız bi...