BÖLÜM 24
NEFES
"Neden onca yolu arabayla gitmek istemiştim aklım almıyordu. Oturmaktan ve yer yer, yer değiştirip durmaktan bacaklarım uyuşmuş ve şişmişti. Hele havanın sıcaklığı... Beni mahvetmişti gece boyunca... Uykusuzluk, halsizlik bütün bedenime tehlike dolu sinyaller gönderirken bir yanım Hatay tatilinin iyi geleceğini, tüm bu eksileri saymazsam eğer beni kendime getireceğini hissettiriyordu. Bakışlarım mola verdiğimiz tesisin etrafında dolaşırken, havanın burada diğer yerlerden serin olması benim için iyi bir şeydi. Saat sabahın dokuzuydu ve biz Pozantı'ya daha yeni girmiştik. Pek çok seyahat otobüsü de mola vermiş, kahvaltı ederken abimin başını çevirip bana bakması, ona hayır dememe neden olmuş "En azından atıştırmalık bir şeyler hazırlatayım" demesiyle mecbur başımı sallamıştım. Bakır olduğunu tahmin ettiğim bardağın içinde önüme konulan suya bakarken, genç bir çocuk gülümseyerek "Buranın suyu dağdan gelir, temiz ve serindir" dedi. Başımı kaldırıp gülümsediğimde "Afiyet olsun!" diyerek yanımdan ayrıldı. Senem, elinde gözleme tabağı ile yanağıma otururken abim de sıcacık iki çay ile karşıma geçmişti.
"O bitecek prenses!" diyerek her ne kadar gülümsese de sesindeki tondan beni uyardığını sezebiliyordum. Açıkçası bir çay iyi gelebilirdi...
Suyumu içip, içimin kuruluğuna son verdikten sonra sızlayan dişlerimi birbirine bastırdım. Abime bakıp "Anıl neden gelmedi?" diye sorduğumda "Ebru ile yalnız kalmak istediğini ve senin bu suratını görmeye daha fazla tahammül edemeyeceğini söyledi" diyen abime göz süzerek baktım. Başını önüne eğip, gülerken bir yandan da gözlemenin içine reçel sürüyordu. "Seni seviyor" deyip önüme koyduğu gözlemeye kaş göz işareti yaparken "Benim bunu yiyeceğimi düşünmüyorsun değil mi?" diye sordum. "Kızartılmış şeylerden uzak durmam gerektiğini bilmiyor musun?"
"Bu yağda pişirilmedi güzelim" dedi abim üste çıkmaya çalışarak "Saçta pişirildi ve bu yüzden o bitecek! Dörtyol'a kadar daha çok yolumuz var! On birden önce varamayız!" dediğinde, ne kadar inkâr etmek istesem de doğru söylediğini biliyordum.
***
Uçaktan iner inmez, yerden yüzlerine vuran sıcakla alt üst olmuşlardı. İki adamda arkalarında ekibiyle kendilerini beklemekte olan konvoya doğru yürürlerken biri diğerlerine göre oldukça sinirliydi. "Ne işim var benim bu cehennemde? Şu hale bak, terden yapış yapış oldum!"
"Söylenme komutan!" diyen Yavuz arkasındaki adamlarına bakıp "Akın, bizi alacak olan adamın adı ne demiştin?" diye sordu.
"Unutmanızı gerektirecek bir isme sahip değil komutanım! Yiğit'in adaşı olur kendisi!" diyerek genç askeri sinir edecek bir bakış attığında "Kesin didişmeyi!" diye tısladı Yavuz.
"Emredersiniz komutanım!"
Ateş ve Yavuz, küçük bavullarını yere atıp kendilerini alacak olan adamı beklemeye başlamışlardı. Çok geçmeden yeşil üniformalı genç bir askerin yanında iki askerle daha kendilerine doğru yürüdüğünü gördüklerinde, duruşlarını değiştirmişlerdi. Adının Yiğit olduğunu söyleyen genç Astsubay, gidecekleri kamp hakkında bilgiler verirken diğer yandan da kalacakları zaman boyunca neler yapacaklarını anlatıyordu. Mesafeli ama aynı zamanda ilgiliydi de!
Ateş "Söylesene Yiğit Astsubayım!"
Yiğit "Lütfen Yiğit deyin komutanım!"
Ateş, olumlu anlamda başını sallamış ve gelecek olan referandumda Hatay-Dörtyol sorununa değinmişti.
Yiğit "Bilindiği gibi Hatay askeri öneme sahip bir şehir. Sadece bununla sınırlı kalsa iyi! İçinde farklı mezheplerden birçok kişiyi barındırıyor ve bu referandum olayı bazı kesimlerde az da olsa sorunlara neden oluyor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATTA AŞK VAR (ESMER SERİSİ -5)
RomanceÜzerine giymiş olduğu ince askılı, krem rengindeki yazlık elbisesiyle bahar gibi temiz ve cıvıl cıvıldı Nefes... Etrafındaki insanlarla konuşup, gülümserken onu izlemek en güzel görüntüyken kıskanç kalbimin beni ele geçiren tarafı tarifi imkansız bi...