Bölüm 23

83 15 0
                                    

BÖLÜM 23

Haftalardır içinde bulunduğu durumdan kurtulamıyordu. Şişelerin dibini bulması da fayda etmiyordu. Kalbi öyle çok sızlıyordu ki sanki biri boğazından içeri elini sokup, aşağı indirmiş ve ona ait olan o et parçasını koparmaya çalışıyordu. Yarım yamalak uykular, yapılmaya çalışılan işlerin arasında Ateş sönüyordu. Dolanıyordu biçare etrafta... Ne derse, ne yaparsa yapsın Nefes'i kazanamıyordu... Kan ter içinde kalmış bir halde gözlerini açtığından beri, gerçekliğe döndüğü için kendisine kızıyordu. Oysa rüyası ne kadar da güzeldi... Nefes, kollarının arasındaydı. Gülüyor, sarılıyor, doya doya öpüyordu. Kokusunu anımsayan burnunun direkleri sızlarken gözleri batmaya başlamıştı. Gülümseyerek bir kolunu gözlerinin üzerine atıp, kendisine bunu yaşatan kızı hala sevdiği için kızarken ona olan özlemi ağır basıyordu. Onu izlettirmek kar etmiyordu yanına yaklaşamadıkça! Dokunamamak, sesini duyamamak mahvediyor, tüketiyordu genç adamı. Odanın kapısının açılıp, ayak seslerini duymasıyla kaşlarını çatmıştı yeniden. Perdelerin sonuna kadar açılıp, Yavuz'un kendisine bağırmasıylaysa iyice çileden çıkmıştı.

"Kapat şunları Yavuz!" diye inlerken arkadaşının öfke dolu tıslamasına aldırmıyordu. Onun ellerini ceplerine sokmuş bir vaziyette kendisine öldürecek gibi bakmasına da...

"Duymadın mı beni?" diyerek yatmakta olduğu yerden doğrulurken ayağına gelen boş şişelere bakındı. Ne kadar çok içmişti! Dişlerini sıkıp, başını ellerinin arasına alırken çatlayacakmış gibi hissediyordu.

"Şu haline bak!" diye tısladı Yavuz, ona bunu yaşatan kızdan nefret ediyordu "Seni istemeyen bir kız için kendini düşürdüğün, getirdiğin hale bak!"

"Kapa çeneni Yavuz!" diye tısladı Ateş. Nefes, hakkında tek kelime dahi edilsin istemiyordu. Onun ismini, hakkında konuşmasına bile tahammülü yoktu! O sadece kendisine aitti! Ona! Onundu!

"Yalan mı söylüyorum? Aynaya hiç baktın mı? Ne? Şişelerin dibine vurunca geri gelecek mi sanıyorsun? Umurunda olsaydın sana ulaşırdı, gelirdi değil mi? şımarık bir kız çocuğundan başka bir şey değil! Ailesinin üzerine nasıl titrediğini, prenses(!) sıfatıyla onu nasıl pohpohladıklarını bilmiyor muyum sanıyorsun? Senin aksine o hayatına kaldığı yerden devam ediyor!" diye bağıran arkadaşına dönmesi, avazı çıktığı kadar bağırıp boğazına yapışması bir olmuştu. Çatlayan camdan dökülen kırıntılar Yavuz'un "Beni öldürmen seni hayata geri döndürecekse, durma!" demesine neden olmuş, ancak arkadaşının gözlerindeki kederi görmesiyle dişlerini bir kez daha sıkmak zorunda kalmıştı.

"Sen de acı çektin! Beni anlaman gerekirken ne bu düşmanlık?"

Ateş'in ses tonundan tiksinmişti Yavuz. Aşktan acı çeken erkekler böyle iğrenç mi oluyordu? O da böyle miydi? Dişlerini sıkarak derin bir nefes aldı önce. Sonra duruşunu düzeltip, Ateş'in gözlerinin içine baktı. "Esra ile o kızı aynı kefeye koyma sakın Ateş!" dedi her kelimeyi tane tane söyleyerek "O kız, bir buz dağı kadar soğuk ve ruhsuz! Yüzüne takındığı maske gerçekte kim olduğunu saklamasına neden oluyor! Acımasız ve şımarık! Bana kız, döv, istersen öldür ama benim gördüklerim bu! Esra ise onun tam tersiydi ve inan bana dostum, seni anlıyorum! Ama değmeyen bir kız için kendini paralaman, benim seni öldürmek istememe neden oluyor!" dedi.

Ateş, sesini çıkarmadı.

"İstemiyor seni işte!" diye bağırdı Yavuz hırsını alamayınca "Affetmedi! Etmeyecek de! Neyin kafasını yaşıyorsun? Bu zamana kadar elde ettiğin her şeyi, o kız yüzünden kaybedeceksin! Rütbeni kaybedeceksin lan!"

"Hı hı!" dedi Ateş yere eğilip devrilen şişelerden birini eline aldı. İçinde kalan az bir miktarı kafasına dikip, iğrenç tadı yeniden özümsediğinde suratını buruşturmuştu. Yavuz, arkadaşını böyle görmeye dayanamıyordu. Eğer müdahale etmezse bunca senelik emek boşa gidecekti. Genç adam, aradan geçen onca zamanda Nefes'ten gerçekten nefret etmeye başlamıştı çünkü dağ gibi arkadaşını bir serseriye çevirmişti. Ceketinden çıkardığı biletleri, yeniden yatağa devrilmek üzere olan arkadaşının gözlerinin önüne attığında Ateş'in sorusuyla karşılaşmıştı...

Ateş "Nereye gidiyorsun?"

"Yalnız gitmiyorum!" dedi Yavuz kendisinden emin bir şekilde "Sen de geliyorsun!"

Ateş'in kahkahalarla gülmesini sessizce izledi genç adam. Onun susup kendisine "Yavuz!" diyerek uyarmasına ise çarpık, insanı sinir eden bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Beni duydun abi! Burada oturup hayatını mahvetmene seyirci kalamam. Kalmayacağım da! Hazırlan iki saat sonra yola çıkıyoruz." Diyen genç adam arkasını dönüp kapıya yöneldiği sırada Ateş "Bekle! Nereye gidiyoruz?" diye sordu.

Kapıdan çıkmadan hemen önce gülümseyerek dostuna baktı Yavuz "Çok sevdiğin bir yere! Hatay-Dörtyol'a! Askeri eğitim kampına!" deyip kapıyı kapattığında arkasından küfür eden arkadaşını duymasına rağmen gülüyordu.

*****

Sonunda ağlamaları kesilmişti. Kâbus dahi görmüyordu artık. Yataktan çıkmakta sorun yaşamıyor, hayatına eskisi gibi kaldığı yerden devam ediyordu genç kız. Etrafına attığı yalancı kahkahalar, gülümsemeler her ne kadar canını sıkıyor olsa da etrafındaki insanların bakışlarına maruz kalmıyor olmak, buna değdiğini gösteriyordu. Oysa içi hala yanıyordu...

Son bir saattir elindeki telefonu kulağına dayamış, arkadaşına laf yetiştiriyordu.

Nefes "Bilmiyorum kızım ya!"

Özge "Ne demek bilmiyorum canım! Deniz diyorum, güneş diyorum, Akdeniz sahilleri diyorum..."

Nefes "Ya Özge..."

Özge "Ya Nefessss..."

"Benim güneşte fazla kalamayacağımı bilmiyor musun? Hem yüzmeyle de alakam yok! Güneşe çıkamayan birine böyle bir şey teklif etmen pek akilâne bir fikir değil!" diyen genç kız, arkadaşının ciyaklaması üzerine suratını buruşturup telefonu kendisinden uzağa attı. Kurtulamayacağını bildiğinden sıkıntıyla ofladı. Yeniden telefonu eline alıp "Özge!" diye bağırdığında "İyi tamam sabah görüşürüz!" deyip telefonu kapattı. Belki biraz tatil kendisine de iyi gelebilirdi. Turunç ağaçlarının içinde dolaşıp, taze meyvelerden yemek, yörenin kendisine has yemeklerini tatmak belki keyfini yerine getirebilirdi. Ayaklarını sürüyerek odasından çıkarken, salondan gelen gülüşme sesleriyle derin bir nefes aldı. Ayak seslerini duyabilmeleri için ses çıkarmaya çalışan genç kız, her ne durumdalarsa üzerlerine başlarına çeki düzen vermeleri gerekiyordu.

Abisi ve Senem'in, bulunduğu odasına girdi. Tam karşılarına oturup gözlerinin içine baktığında Poyraz öne doğru gelip "Güzelim, ne oldu?" diye sordu. Neredeyse iki buçuk aydır annelerinin evlerinde, kendisiyle kalıyorlardı. Nefes, ne kadar kızarsa kızsın bir türlü yalnız kalmasına izin vermemişti Poyraz.

Gülümseyerek içini çekti. Bakışlarını Senem'den çekip abisine çevirdiğinde onun ilgiyle kendisini izlediğini görüp, omuzlarını düşürdü.

Nefes "Az önce Özge'yle konuştum!" dedi.

Senem "ve?"

Nefes "Bizi oraya çağırıyor!"

Poyraz "Hm, sen ne dedin peki?"

Nefes "Olur dedim. Aslında mecbur kaldım, çünkü çok ısrar etti" deyince Senem, Poyraz'a bakıp "Ne dersin gidelim mi?" diye sordu.

Poyraz, kısmış olduğu gözleriyle düşünür gibiydi. Kızların kendisine baktığının bilincinde, yanındaki Esmer'i kızdırmak, kardeşini içten bir şekilde gülümsetmek adına "Hm,kızgın kumlar, taş hatunlar..."diye mırıldandı boşluğuna yediği dirsek darbesinden hemen önce.

Poyraz "Ah!"

Senem "Bana bak, gözünü oyarım senin!" dediğinde Nefes gülüyordu. Yutkunup "Yaaa, cıvımayın! Gidiyor muyuz?" diye sorduğunda Poyraz, önce Esmer'e ardından da kardeşine bakıp "Evet!" dedi.

Üçü birden ayaklanıp, küçük bavullarını hazırlamak için odalarına giderken Senem "Hatay, Dörtyol yolcusu kalmasın!" diye bağırıyordu. Nefes, başını iki yana sallayıp tebessüm ederek odasına girerken bilmiyordu kaderin bir kez daha önüne Ateş'i çıkaracağını... Hayatları hep bilinmezlik sonucu kesişen Nefes ve Ateş bu sefer gerçekten kaderlerini belirleyecek son durağa gelmek üzereydiler...

HATTA AŞK VAR (ESMER SERİSİ -5)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin