Sessizlik

592 50 13
                                    

Kahvaltı, bahçeye hazırlanmıştı. Hep beraber oturmuştuk ama iştahla kahvaltı ettiğimizi söyleyemezdim. Herkes önündeki bir kaç dilim peynir ve domatesle oynuyordu.

Çağan, elindeki çay bardağını içmeden masaya geri koydu. Hepimizde gözlerini gezdirip, eline çatalı aldı.

"Hadi ama! Bakmak için mi hazırladınız bunca şeyi."

Hepimiz ona bakarken, Ülkünün gözleri doldu. Ne hissettiğini seçemedim. O, günlerce bizim zorlamamızla bir şeyler yemişti. Çağan önündeki menemene ekmek bandırıp yerken Ülkü yutkundu. Herkes yemeye başlarken, Ülkünün bir gözü hep Çağanın üstünde oldu. Masayı Yağızla, Mete biz toplarız dedikleri için biz oturmaya devam ettik.

Leyayla göz göze geldiğimde Ülküyü işaret etti. Hala gözleri dolu dolu, Çağana bakıyordu. Çağan sıkıntılı bir nefes verip başını kaldırdı.

"Ülkü, biraz konuşalım mı?"

Şaşkın ifademizle Leyayla bakıştık, yeniden. Ülkü başını sallayıp ayaklandı. Çağan da kalkıp, onu havuz başına kamelyanın yanına yönlendirdi. Merakla bakıp, duymaya çalışsak da tabi ki başaramadık. Leyayla beraber oflarken Leya ayağa kalktı.

"Kalk da kahve yapalım. Ülkü anlatır zaten."

Doğru söylüyordu, anlatırdı zaten.

---
Çağandan'

"Sana bakmamdan rahatsız olduysan-"

Başımı iki yana sallarken, Ülkünün lafını kestim. Ailesini kaybetmiş olduğunu biliyordum. Ve bu acıya hala alışamadığını da. Yağız bahsediyordu bazen. Ona nasıl yardım edebileceğini soruyordu hep.

"Hayır. Rahatsız olmadım."

Başını hafifçe sallayıp kucağında birleştirdiğini ellerine bakmaya devam etti.

"Herkesin acısı, kendine dağdır."

Bakışları bana döndü. Gözleri buğulu buğuluydu. İçim titriyordu onu böyle gördüğümde.

"Senin ailene duyduğum özlem, benim aileme duyduğum özlem. Aynı acıları olsa da, aynı şekilde yansıtmayabiliriz."

Gözünden bir damla yaş düştü. Aklıma annemin karnında ölen kız kardeşim geldi. Onun gelmesini çok büyük heyecanla beklemiştim. Ama olmamıştı.

"Güçlü durmak zorunda değilsin Ülkü. Gözlerinde gördüm, keşke ben de Efe gibi olabilseydim diye bağırdı bakışların."

Yaşları ardarda süzülmeye devam etti.

"İnan bana, ben de senin gibi ağlamak isterdim."

Şaşırdı. Gülümsedim.

"Güçlü olmak zorunda değilsin ama güçlüsün. Ağlamak, güçsüzlük değildir. Aksine acını yaşamaya cesaret edebildiğini gösterir."

Kaşları çatıldığında, ona doğru dönüp omzunu sıktım.

"Ağlayabilmek, acımla yüzleşebilmek isterdim. Ama ben hep arkaya atmayı tercih ettim. Çünkü ben, güçlü değilim. Bunların altından kalkabileceğimi düşünmüyorum. O yüzden hep onlarla beraber gömdüm topraklara acılarımı."

Gözyaşlarını sildi. O da gülümsedi.

"Eğer doğsaydı bir kız kardeşim olacaktı. Ama daha doğmadan öldü."

Gözümden bir damla yaş süzüldü. Hızla sildim.

"O kız kardeşim, artık sensin Ülkü. Bir gün Yağızla yolların ayrılmış olsa bile, hep gelebileceğin bir abin olacağım. İstersen ağlamak istersen gülmek için."

Ülkü kollarını sardığında ben de ona sıkıcı sarıldım.

"Teşekkür ederim, Efe. Çok teşekkür ederim. Bir abim olmasını çok istemiştim annemler öldüğünde. Çok teşekkür ederim. "

"Kıskanıyorum ama! Ülkü bırak Efemi!"

Yağızın sistemiyle ayrıldık. Ülkü gözyaşlarını sildi yeniden. Ben de Yağıza döndüm kahkaha atarken.

"Ülkü ayrıl sen bundan kızım, ben bulurum sana daha iyisini."

Ülkü kıkırdayıp, Yağıza doğru koştu.

"Olmaz olmaz, ben bunu istiyorum."

Naz da tersi yönde bana doğru koştu. Sarılırken boynumu öptü.

"Ülkü, al onu git burdan. Efemde gözü var!"

Belini daha sıkı sarıp, kulağına fısıldadım.

"Efenin gözü de gönlü de sende sevgilim, merak etme."

Yangınlı Şiirler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin