Acı

546 48 27
                                    


Laboratuvarın önünde sonuçları beklerken içerdeki tekniker çıktığında sonuç yüzünden belliydi.

"Kan, Tuana Hanıma ait, Leya Hanım."

Leya düşecek gibi olduğunda kolundan tutup köşedeki sandalyeye oturturken, içimde büyüyen korku beni de zor ayakta tutuyordu.

"Sakin olmamız lazım Leya."

"Daha önce davranmalıydım. Sesinden anlamalıydım. Böyle çekip gidebileceğine inanmamalıydım."

Ağlamalarının arasında sıraladığı cümleler yüzüme birer tokat gibi çarptı. Yokluğuna deli gibi ağlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Kendi içimde neden diye sorgulamaktan kendimi ayyaş etmekten başka hiçbir şey. Deminden beri çalan telefonumu cebimden çıkardım. Meteydi.

"Nerdesiniz abi siz, arıyorum arıyorum yok. Mekana döndük geri yoksunuz!"

Yüksek sesi zaten üzerimde olan gerginliğimi biraz daha arttırdı. Leyayı kaldırıp çıkışa yönlendirdim.

"Cehennemin dibindeyiz Mete!"

Kapıdan çıkıp arabaya bindik.

"Cehennemin dibindeyiz ve şu an bir ateşin içinde cayır cayır yanıyorum Mete!"

Öfkem kendimeydi. Kendime bağıramıyordum.

"Bir acı var göğsümün ötesinde ve bu ateş açık yaramdan yakıyor Mete!"

Karşıdan ne dediğini duymuyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Gözümde cam kırıkları, kanlı fular, kitlenmemiş kapı, alınmamış giysiler, kopan bileklik.  Kulağımda Nazın beni sevdiğini, bana güvendiğini söyleyen sesi.

"Naz."

Boğazımdaki yumru sesimi yutmama sebep oldu. Arabayı çalıştırdım ama görüş açım bulanıklaştığında durdum.

"Naz, tehlikede olabilir Mete."

Öfkem yerini acıya bıraktığında hıçkırıklarımı tutmadım. Küçücük bir çocuk gibi ağlıyordum ve bu beni ağrıtıyordu.

Bir cevap beklemeden telefonu kapatıp yanıma koydum. Ellerimi başımın iki yanına sardım.

"Napacağım ben?"

Direksiyona başımı vururken.

"Yalvarırım iyi ol Naz."

--

Polis merkezine girip kayıp başvurusu yaptıktan sonra Leyayı Meteye bırakıp, onlardan ayrılmıştım. Nazı ilk gördüğüm yere sürdüm arabamı. Mekana. İçeri girip loş ışıkları yaktım. Yerime oturup, bakışlarımı çaprazımdaki bar taburesine çevirdim. Elimde mikrofon, karşımda senin hayalin sevgilim.

"Seni bulamamışken
Ben kayboluyorum
Şimdi gökyüzünde
Kendimi ellerinle dans ederken buluyorum
Al beni yanına sevgilim
Seni bana geri ver sevgilim."

Başımı yukarı kaldırdım. Gözüme ilişen kamerayla ayaklandım hızla. Kameralar. Nazın evinin etrafındaki kameralar. Kapıyı hızla kapatıp mekandan çıktım. Yolda Leyayı aradım ama açmadı. Ülküyü çevirdim bakışlarım yoldayken.

"Çağan? Bir haber mi var?"

"H-hayır Ülkü hayır. Nazın, kamera kayıtlarının nasıl izleyebileceğini biliyor musun?"

Bir hışırtı duyuldu telefondan. Biraz uğultu duydum, sonra da kapı sesi.

"Ben geliyorum, evin orada buluşalım."

Telefonu kapayıp, hızımı arttırdım. Bir şey bulabilmek için Allaha yalvardım yol boyu. Hasretimin sancısı zaten zorken, ona bir şey olabileceği düşüncesi boğazımı sıkıyordu.

Arabadan indiğimde, Ülkü de hızlı geldiğini belli eden sert bi frenle arabamın önünde durdu. Yalnızdı ve kızarmış gözleri şişmişti.

"Leyalar uyuyordu."

Eve girerken başımı salladım.

"Seni uyutmadı vicdanın."

"Öfkeliydim."

Sesi titrerken, boğazını temizledi hafifçe.

"Bırakıp gitti bizi sandım. Anlamadım, anlayamadım. Sorgulamayı değil kabullenmeyi seçtim. Özlemimi öfkemle bastırmak istedim."

Kapıyı açıp içeri girdik.

"Tuniş! Ben geldim!"

Bir ümit salonda seslenen Ülküye baktım hüzünle. Onu çok sevmesindendi öfkelenmesi. Kızamazdım.

Omuzlarını düşürüp koltuğa oturdu, ağlayarak. Sehpanın üzerindeki laptopa uzandı. Elleri titrerken yanına oturup elinden aldım. Dizlerime koyup, açtım.

"EfeNaz1404"

Söylediği şifreyi girerken tarihe gülümsedim. 14.04. Onu ilk öptüğüm gün. Dudaklarım sızladı.

Kayıtları açtım. Gittiği günün kayıtlarını aratıp, yüklenmesini bekledim. Kapının önüne bir araba geldi. Ülküyle beraber yerimizde doğrulduk.

Yüzü öne eğikti görünmüyordu. Kapıyı çaldı. Kapı açıldığında hızla içeri girdi. İçeride kamera yoktu. Ellerim terledi gerginlikle. Yaklaşık 1 saat sonra evden çıktı. Naz kucağındaydı.

"Her kimsen senin ona dokunan tüm parmaklarını kıracağım!"

Görüntüyü durdurup Naza yaklaştım. Baygındı. Aşağı doğru dökülen saçlarında parmaklarımı gezdirdim. Görüntünün devamında arabaya bindirip götürdü Nazı.

"Kimsin sen kim?!"

"Arabayı görebiliyor musun? Plaka falan herhangi bir şey?"

Kamerayı biraz yaklaştırdım, ekranı büyütürken. Plakanın sonu okunuyordu sadece.

"BMW i8. Plakasını sonu 786."

"Kahretsin!"

Ülkü ayağa kalktı öfkeyle. Ellerini saçlarına karıştırıp çekiştirdi sinirle. Laptopu bıraktım.

"Kim o Ülkü? Tanıdık biri mi?"

Yüzüme öylece baktı bir kaç saniye.  Ağırca yutkundu, başını salladı.

"Yiğit, şu Tuanaya sulanan doktor. Yumruk attığın. Onun arabası."




Yangınlı Şiirler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin