⋆Okuyan tüm dostlarımdan, çıkmadan bölümle ilgili bir yorum bırakmasını rica ediyorum :)
⋆
Han, Minho'nun kollarında, uyuya kalana kadar ağlamıştı. "Ne kadar aptalım..." Diye düşündü Minho içten içe. Evet, Han bir omegaydı. Onlardan farklıydı. Onların yanında hiç belli etmedi belki ama öyleydi işte. Hiç düşünmediler bunu, hatta son görevinde ayartması bir alfanın kucağına attılar onu. Ne kadar korkmuştu kim bilir... Ne kadar zorlanmıştı...
"Aptal..." Kucağında uyuyan Han'a öylece baktı. Çok aciz, masumca uyuyan bir bebeğe benziyordu şimdi. Fırlama Han gibi değil de, küçük omega Han gibiydi. Minho'nun ona olan bakışı değişti. Yüreği ısındı, gözleri doldu. "Özür dilerim..." Diye fısıldadı kulağına. "Sana bu kadar kör olduğumuz için özür dilerim..."
O esnada Felix, heyecanla kapının kolundan tuttu. Elleri terliyordu. Hyunjin iyiydi, sorun yoktu. Vücudu belki biraz hırpalanmıştı ama Felix bunu sorun etmezdi, katlanabilirdi. Kolu yavaşça aşağı indirdi. Hyunjin, yatakta yatıyordu. Jeongin onun başında bekliyor, sağ bileğinden nabzını kontrol ediyordu. Felix onlara yaklaştı.
Hyunjin'in üzeri bir çarşafla örtülüydü, Felix durumunu pek göremiyordu. Saçları karışmış, terden yüzü sırılsıklam olmuştu. Boşta kalan sol tarafına da Felix oturdu ve Hyunjin'in elini tuttu. Evet, elleri sıcacıktı, aynı bildiği Hyunjin gibi...
Yanındaki su dolu kasenin içindeki bezi aldı. Önce suyunu sıktıktan sonra, Hyunjin'in yüzünü güzelce sildi. Yavaşça örtüyü kaldırıp vücuduna gelecekti ki, Jeongin onu durdurdu. "Dur Felix, bence üzerini açma."
"Hm?"
"Vücudunu gördüğünde, bu senin için iyi olmayabilir. Ben temizlerim, sen uğraşma."
"Sorun değil." Felix, Jeongin ile konuştuktan sonra iyice tedirgin olmuştu ama Hyunjin'in vücudunu ilk defa görmüyordu sonuçta, ne sorun çıkabilirdi ki?
Yavaşça örtüyü karnına kadar kaldırdığında, karşılaştığı manzara karşısında dehşete düşmüştü ama yine de renk vermemeye çalıştı. Bütün vücudundaki mosmor büyüklü küçüklü yaralar, yüreğine çok dokunmuştu. Ağlamak istedi ama göz yaşlarını tuttu.
Elleri daha bir titrer halde, Hyunjin'in vücudunu silmeye başladı. Canı yanıyor mu, iyi mi, hiç bilmiyordu. Her hareketinde yüzünü kontrol etti ama yüzünde hiçbir değişiklik olmadı. Felix de hiç sesini çıkarmadan yaptığı işe devam etti.
Üst gövdesini silmeyi bitirdiğinde, çarşafı biraz daha aşağı indirecek cesareti yoktu. Çünkü asıl yaranın bacağında olduğunu biliyordu. "Çok dövmüşler..." Şimdi bezi bırakmış, parmaklarıyla geziniyordu Hyunjin'in vücudunda.
"Evet." Dedi Jeongin. "Aslında hemen yetişmişler ama kaşla göz arasında olmuş işte olanlar."
"Kurşunu çıkartırken çok canı yandı mı? Ayıldı mı hiç?"
"Ayılmadı ama canı yandı." Bir yandan dudaklarını kıpırdatarak nabzı kontrol etmeye devam ediyordu. "Yüzünü kırıştırmasından belli oluyordu yani."
Felix biraz üzüldü. Yine de vücudunu temizlemeye devam etmek istiyordu, bu yüzden eli yine çarşafa gitti ama bu sefer Jeongin bileğinden yakaladı. "Onu bu halde görmeni istemezdi Felix."
Felix dayanamadı. Onaylamak için başını salladı. Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Elindeki bezi içi su dolu kaseye bıraktı. İlk andan beri Hyunjin'in elini hiç bırakmamıştı, yine öyle kaldı. Onu hiç rahatsız etmeden, yanına uzandı, kafasını Hyunjin'in koluna koydu. Diğer elini de göğsünün üzerine yerleştirdi. Yavaş da olsa nefes alıp verdiğini, göğsünün şişip indiğini hissediyordu. Çok üzülüyordu ama buna değerdi, hala hayattaydı. Uzunca bir süre, öylece kaldı.
Chan, ameliyathaneyi toparlamış, yerdeki kan lekelerini temizliyordu. Çok zor gelmişti ona bu yaşananlar. Onların gözünde Chan, sürpriz bir adamdı. Onların hayatlarına dahil olmamış, Minho için gelmiş birisiydi. Ama Chan'ın hikayesi sadece bundan ibaret değildi tabi.
Chan, kimsenin bilmediği, daha önce görmediği birisiydi. Ama aslında hep hayatlarındaydı. Uzaktan izlemişti Hyunjin ve Han'ı yıllarca. Böyle tanışmışlardı Minho'yla. Başta zarar göreceğinden korkmuştu ama kendini tanıttığında, Minho ona kucağını açmış, bir dost gibi yanında tutmuştu.
Manyak adam, neden izledi ki onları yıllarca? Aslında sadece Hyunjin'i izliyordu ama Han'ın onun hayatına ne kadar dahil olduğunu öğrendiğinde, onu da izlemeye başladı. Hatta aralarında bir ilişki bile olduğunu düşünmüştü. Ama sonradan anladı tabi her şeyi. Chan, Hyunjin'in öz ağabeyiydi. Hyunjin yetimhaneye bırakılırken, bizzat kendisi de oradaydı.
Ufak bir bebekti Hyunjin. Ailesi, neredeyse emindi onun bir omega olacağından. Halbuki soylu bir aileydi. Babaları zaten omega bir kadınla evlenerek yeterince tepki toplamıştı, bir de omega bir çocuğunun olması, kaosa sebep olacaktı. Ailesini korumak istedi, Hyunjin'den vazgeçti. Ve Chan, sadece izleyebildi. Ne yapabilirdi ki? Henüz dört yaşında, küçücük bir çocuktu. Yıllarca "baba dur, yapma..." Diyememenin pişmanlığıyla yaşadı. Dur deseydi de bir şey değişmeyecekti, bunu o da biliyordu. Ama yine de, diyemedi işte. Sonra, yıllar sonra onu yeniden bulduğunda, yine gidemedi yanına. Ben senin ağabeyinim diyemedi.
Bir şekilde tekrardan bir araya geldiklerinde, daha onunla bir çift laf bile edemeden, bedenini kor gibi yakarak bir kurşun çıkarmak zorunda kaldı. Evet, bir doktordu Chan. Minho onu arayıp yardım istediğinde, her şeyini bıraktı. Kardeşine yardım etmek için her şeyi yapacaktı, ama bunu hiç tahmin etmiyordu. Ne kadar zorlandığını, göğsünün ne kadar sıkıştığını kelimelere dökemezdi. Evet, soğukkanlı bir adamdı, ama ilk defa elleri titredi. Sadece elleri değil, tüm bedeninin titrediğini hissetti.
Changbin, merdivenlerden indiğinde Minho ve Han'ı gördü. Hiç sesini çıkarmadan baygın yatan adama ve yanında, sırtı duvara dayalı oturan adamın yanına gitti. İkisinin de nabzını yokladıktan sonra hala nefes aldıklarından emin oldu.
Yavaşça doğruldu, Minho'nun karşısındaki koltuğa oturdu. İyice yayıldı oturduğu yere. Kollarını önünde kavuşturdu. Kafasını yukarı eğdi ve başını da koltuğun başlığına koydu. Sadece tavanı izliyordu. "Ne yapacağız bu heriflerle şimdi?"
"İlgileneceğim onlarla." Minho, Han'ı uyandırmamak için çok sessiz konuşuyordu. Changbin de anladı ve sesini azalttı.
"Söyle halledelim işte, yeterince zorlanıyoruz zaten. Neden kaçırdık bunları?"
"Parmaklarını kesin, başkana gönderin öyleyse. Zaten öğrenmiş ne bok döndüğünü, ensemize binecek yakında. Ayıldığında da biraz öttürür, icabına bakarız."
"Çocuk?"
"Onu ben de bilmiyorum. Bir yolunu buluruz. Şimdilik bizimle kalsın."
Changbin sessizce bir süre daha öyle kaldıktan sonra, karşısında oturan adama ve kucağındaki Han'a baktı. "Size ne oldu? Birbirinizi öldürecek gibi bakıyordunuz. Aşk meşk işleri mi?"
"Hay sikeyim." Minho, oturduğu yerde güldü. "Burdan bunu mu çıkardın?"
"Ne var ya? Sorduk işte."
"Sen bir şey sorma." Minho, kucağında yatan adama bir kere daha baktı. Gülümsedi. "Çöplük gibiyiz inan ki. Ama düzeleceğiz. Bu çocukların bir mucizeye ihtiyacı var Changbin. Onlara bu mucizeyi vermek istiyorum..."
⋆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Man & The Sunshine | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fanfiction"Aslında, senin hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorum." "Oysa aynaya baksan, tüm hayatımı görürsün." Hyunjin, Felix'i gördüğü gece intihar etmişti aslında, tüm geçmişini geride bırakarak. Ama öyle boktandı ki geçmişi, kolay kolay kurtulamazdı. Yine...