⋆Felix, gecenin ilerleyen saatlerinde, tren garında tek başına kalmıştı. Normalde saatler öncesinde gelmesi gereken tren gelmemiş, insanlar kalacak bir yer umuduyla etrafa dağılmışken gidecek hiçbir yeri olmayan Felix, tek başına beklemeye karar vermişti.
Gecenin bu saatinde, tek başına tren garında bekleyen, dünyalar güzeli bir omega... Yüzünde en ufak bir korku belirtisi yoktu ama her an bir şey olabilecekmiş gibi tedirgindi. O esnada, neredeyse iki peron öteden bir çıtırtı geldi. Felix o tarafa dönüp baktığında, garın barlarında oturmuş bir adam gördü.
Adam siyah takım elbisesinin üzerine siyah bir palto giymişti. Aynı kıyafeti gibi kara saçları vardı. Uzun boylu adam bir eli cebinde diğer eli sigarasında, kafasını arkaya atmış, derin derin sigaranın dumanını içine çekiyordu.
Serin bir rüzgar esti. Ta karşı perondaki sigaranın dumanı, burnuna kadar gelmişti. Lise zamanlarında o da içmişti ama bıraktığından beri böylesi arayacağını hiç düşünmemişti.
Adam sigarasını bitirdikten sonra izmaritini atmak için oturduğu yerden kalktı ve çöpe doğru harekete geçtiği sırada, ileride oturan çocuğu fark etti. Gecenin bu saati burada kimsenin olacağını düşünmemişti. Hele de böylesi birinin. Biraz etrafına bakındıktan sonra, herhangi bir sıkıntı olmayacağını düşünerek geri yerine dönecekti ki, arka taraftan birkaç insan sesi duydu.
Birkaç genç, muhtemelen alkollü olduklarından sallanan adımlarla yürüyorlardı. Adam, arkasından gelen gençleri gördüğünde, harekete geçmek için çok kısa zamanı olduğunu anladı ve hızlı adımlarla Felix'e doğru yürümeye başladı.
Felix adamın ani hareketinden korkmuştu ama aslında ne olduğunu biraz da anlamıştı. Sabırla oturduğu yerde bekledi ve adam hızlıca yanına gelip oturdu. Elini bankın üzerine, Felix'in arkasına doğru attı. "Bu saatte burda tek başına ne işin var Tanrı aşkına? Ses çıkarma."
Çocuklar arkalarına doğru yaklaşıyordu. Felix olduğu yerde donakalmıştı. Bir yandan korkuyordu ama öbür yandan adamın ettiği yardımdan dolayı çok müteşekkir hissediyordu, adamın onu korumaya çalıştığını anlamıştı.
Gençler arkalarına geldiklerinde gülüştüler ve durdular. Felix bir sorun çıkmamasını umarken, burnuna çok keskin bir koku geldi. Yanındaki adam, diğer gençlerin ne yapmaya çalıştığını anlamış ve onları bastırmak için feromonlarını salmıştı.
Feromonlarını çok iyi kullanıyordu. Vermek istediği duygu çok net ve keskindi. Koku, diğer çocuklara ulaştığında gülümsemeleri kesildi ve yavaş adımlarla oradan uzaklaşmaya başladılar.
Felix'in dizlerinin bağı çözülmüştü. Feromon kokusu onu çok etkilemişti.Çocuklar gittikten sonra yanındaki adam kalktı. "Burada bu saatte durma."
"Hı-hm" Felix'in yüzüne kıpkırmızıydı. Feromon kokusu tüm hormonlarını uyarmıştı. Adam bir süre bekledikten sonra sonunda ne olduğunu anlamıştı.
Derin bir nefes vererek yüzünü eliyle ovdu.
"Başıma bela almadan duramıyorum değil mi? Kokudan mı etkilendin?""..."
"Evin nerede? Arkadaşın yok mu? Git buradan haydi."
"Bir sınav için gelmiştim. Ama binmem gereken tren gelmediği için..."
"Kalk."
Felix şaşkınlıkla adama baktı. Ne diyeceğini bilemezken adam tekrardan söze girdi. "Bu gece için kalacak yer ayarlayalım. Sonra gidersin."
Felix gerçekten ayağa kalkabilecek durumda değildi ama bunu adama söylemeye çok utandı. "Yardımınız için teşekkür ederim. Kalanını ben hallederim."
"Hı-hı, tabi."
Adam ani hareketle Felix'i kucağına aldı. Felix, yeniden adama yaklaşıp kokusunu aldığında, artık ona karşı koyacak hiç gücü kalmamıştı. Sakince adamın göğsüne yaslandı ve ne olacağını beklemeye başladı.
Adam önce Felix'i tren garından dışarı taşıdı. Sonra da siyah bir arabanın ön koltuğuna oturtup yan koltuğuna geçti. Felix hala tepki vermemek için kendini tutuyordu ama adamın yakınlarında oldukça kendi feromonlarını tutmak da gittikçe zorlaşıyordu.
Adam telefon konuşması yaparak bir yer ayarladıktan sonra önce arabanın camlarını tamamen açtı, ardından da yola çıktılar.
Yol boyunca en ufak bir konuşma olmamıştı. Çok da uzun sürmeyen yolculuğun ardından bir otelin önünde durdular. Felix, arabada dönen soğuk havadan iyice kendine gelmişti ama oldukça da üşüyordu. Bembeyaz teni, daha da beyazlamış, burnu buz gibi olmuştu.
Adam arabadan indi ve Felix'in kapısını açtı. "Daha iyi misin? Yürüyebilir misin?"
"Evet, iyiyim."
Adam yine de Felix'e elini uzattı ve Felix adamın elini tutarak arabadan indi. Elleri sert, parmakları nasırlıydı bu adamın.
Beraber bir otele girdiler. Lobideki görevli adam, onları görünce saygıyla eğildi. "Hoşgeldiniz bay Hwang. Eşinizle birlikte yaptığınız bu ziyaret bizi çok mutlu etti."
Ne? Eş nerden çıkmıştı şimdi? Adam gülümsedi. Ardından önde görevli, arkada onlar önce asansöre bindiler, ardından da odanın önüne geldiler.
Görevli onlara iyi günler dileyip ayrıldıktan sonra, adam Felix'e döndü. "Bu geceyi burada geçir. Sabah olduğunda-"
"O adam beni sizin eşiniz sandı. Eşiniz için bu bir sorun olmaz mı?"
"Hı?" Adam gülümsedi. "Bir eşim olmadığı için bunu dert edeceğini sanmıyorum."
"Yok mu?"
"Neden? Benimle mi ilgileniyorsun?"
Felix çok utanmıştı. Boş bulunup sorduğu bir soruydu ama sahi, neden böyle bir şey sormuştu ki? "Ben şey, hayır tabii."
"İlgilenmiyor musun? Neden? Çirkin miyim sence?"
"Hayır aksine çok yakışık..." Bir anda söyleyeceği şeyden tereddüt etti ve olduğu yerde duraksadı. Adamın yüzüne bakamıyordu. Aptal, neden böyle bir şey söylemişti ki? Adamın onunla alay etmek için yaptığı çok barizdi.
"Hm? Yakışıklı mı?" İyice yaklaştı. Felix yine adamın kokusunu alıyordu ve zaten bir süre yoğun kokuya maruz kaldıktan sonra bu ona hiç iyi gelmiyordu. Adamdan uzaklaşmak için kapıya doğru döndü ama zaten duvara çok yaklaşmışlardı. Sırtının duvara çarpmasıyla, adamla neredeyse burun buruna gelmişlerdi. Adam geri adım atmıyordu.
Felix kıpkırmızı yüzü, büyük mavi gözleriyle adama bakıyordu. Adam onu iyice inceledi. Yanaklarının etrafını saran çillerine uzun uzun baktı. Felix de farkında olmadan adamın yüzünü incelemişti. Dümdüz bir burnu, zeytin gibi gözleri, kalın dudakları vardı adamın. Siyah uzun saçları omzuna dökülüyordu ve gözünün altında küçük, siyah bir beni vardı.
"Hm?" Felix adamın sesiyle irkildi. Kulaklarına kadar kızarmıştı. Ne yapacağını düşünürken adam gülerek geri çekildi. Felix'in arkasındaki kapıyı göstererek anahtarı uzattı. "Sabah uyandıktan sonra kahvaltını yapıp ayrılırsın. İyi geceler." Bir anda daha Felix'in cevap vermesini beklemeden ona el salladı ve arkasına bakmadan geri asansöre binerek oradan uzaklaştı.
Felix adamın arkasından bakakalmıştı. Sahi ne olmuştu bir anda? Neydi bu? Kimdi bu adam? Neden yardım etmişti? Neden onunla alay etmiş ve öylece bırakıp gitmişti? Felix bu adamı unutup öylece yaşadığı şehire geri dönebilir miydi ya?
⋆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Man & The Sunshine | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fanfiction"Aslında, senin hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorum." "Oysa aynaya baksan, tüm hayatımı görürsün." Hyunjin, Felix'i gördüğü gece intihar etmişti aslında, tüm geçmişini geride bırakarak. Ama öyle boktandı ki geçmişi, kolay kolay kurtulamazdı. Yine...