⋆
Jeongin, Seungmin'in evden ayrılmasının ardından, tekrardan çalan telefonu açtı. Yine dinledi, sonrasında telefonu kapatıp Felix'e baktı. "Felix..."
Felix yarı baygın halde yatmaya devam ediyordu. Jeongin ona seslendiğinde kafasını kaldırıp arkadaşına baktı. Jeongin sakince geçip karşısına otururken, Felix de bakışlarıyla onu takip etti.
"Minho hyung, hastaneye gitmemizi söyledi."
"Hm?" Felix yavaşça doğruldu.
"Chan hyung ve Han bizi orada bekliyormuş." Diye devam etti Jeongin.
Felix, darağacına yaklaşan bir adam gibi emin, sonunu bilen ve kabullenmiş bir şekilde oturduğu yerden aheste aheste kalktı. Tek bir kelime bile etmeden kapıya doğru yöneldiğinde, Jeongin de onu takip etti.
Yol boyunca tek bir kelime bile konuşmamışlardı. Yürüye yürüye, ellerini kollarını sallaya sallaya gidiyorlardı hastaneye. Felix, bitkindi. Ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamıştı ama ara sıra bir iki damla olsun dökülüyordu gözlerinden. Ne kadar yürüdü, neden hastaneye gidiyordu, hiçbir fikri yoktu.
Hastanenin bahçesine geldiklerinde, Jeongin bahçede yere çömelmiş, sigarasını derin derin içine çeken Han'ı gördü. Felix'in koluna girdi ve onu Han'ın olduğu tarafa yönlendirdi.
Han, Jeongin ve Felix'in geldiğini görünce, kafasını kaldırıp yukarı baktı. Onun yüzünü gördüklerinde ne kadar ağladığını anlayabiliyorlardı. Felix, yine kendini tutamadı ve ağlamaya başlayınca, Han sigarasını yere fırlatıp ayağa kalktı ve Felix'e sarıldı.
Bir süre ikisi de sarılmış halde ağladıktan sonra, sonunda Felix, geri çekildi. Elinin tersiyle gözlerini ve burnunu sildikten sonra, sonunda konuşmak için biraz güç buldu. "Öldü mü?"
İçinden, cevap verme dedi. Kötü bir cevabı kaldıramazdı. İyi bir cevap da bekleyemezdi ya bu halde. "Hayır." Dedi Han sakince. "Yaşıyor."
Felix'in gözleri biraz olsun parladı. Ama yine de durumun iyi olmadığından emindi.
Han, bir süre soluklanıp kendine geldikten sonra devam etti. "Çok canını yakmışlar..." Tam ağlayacaktı ki kendini tuttu. "Yoğun bakıma aldılar, komada."
"Uyanacak mı?"
"Bilmiyorum."
Jeongin de, Felix de yıkılacak gibiydi ama ikisi de kendini tuttular. Felix, hıçkırıklarından ne kadar net konuşabilirse o kadar net konuştu. "Görebilir miyim?"
"Hı-hm."
Han, Felix'in koluna girdi. Ağır ağır uzun koridoru aştılar. Ardından birkaç kat merdiven de çıktıktan sonra, yoğun bakımın önüne geldiler. Kapıda onları Chan karşıladı. Yanında da bir hemşire duruyordu.
Chan ve Han'ın, Hyunjin'i görmesine izin vermemişlerdi ve yoğun bakıma da sadece bir kişinin girebileceklerini söylemişlerdi. Chan, bunu duyunca derhal Felix'i aratmış, gelmesini istemişti. Onu görmeyi hak eden tek kişi Felix'ti.
Hemşire, Felix'i içeri aldı ve yürümeye başladılar. Bir süre sonra hemşire durduğunda, Felix de durdu. "İçeri girmek istiyor musun, yoksa dışarıdan mı göreceksin?" Diye sordu hemşire.
"Gireceğim."
"Öyleyse bekle." Hemşire bir odaya girdi ve sterilizasyon için gerekli olan eldiven, önlük gibi eşyalarını getirip Felix'i hazırladı. Ardından tekrar hemşire önde, Felix arkada yürümeye başladılar.
Hyunjin'in kaldığı odanın önüne geldiğinde, Felix derin bir nefes aldı. Odanın duvarı camdan olduğu için, daha içeri girmeden Hyunjin'i uzaktan da olsa görebiliyordu. Cama yaklaştı, ellerini dayadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Man & The Sunshine | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fanfiction"Aslında, senin hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorum." "Oysa aynaya baksan, tüm hayatımı görürsün." Hyunjin, Felix'i gördüğü gece intihar etmişti aslında, tüm geçmişini geride bırakarak. Ama öyle boktandı ki geçmişi, kolay kolay kurtulamazdı. Yine...