⋆Felix, Hyunjin'e sarılıp onun kokusunu içine çektiğinde, onu ne kadar özlediğini en derinlerine kadar hissetti. Ne kadar olmuştu tanışalı? Nasıl bu kadar bağlanabilmişti bu adama? Hayret etti...
"Felix..." Hyunjin, kafası tamamen Felix'in boynuna gömülü, boğuk bir sesle konuşmaya çalıştı. "Kızdın mı bana?"
"Çok kızdım." Felix, neden olduğunu bilmediği bir ağlama hissiyle boğuşuyordu. Ama Hyunjin'e güçsüzlüğünü göstermek istemiyordu. Zaten Hyunjin çok zorlanıyordu, ona daha da kötü gelmek istemedi. "Çok kızdım ama sorun yok. Çünkü sen iyisin, hepimiz yeniden bir aradayız. İşler yolunda gidiyor, bu yüzden düşünme."
"Hı-hm..." Hyunjin'in sesi gittikçe daha da boğuluyordu. "Gittiklerini duyduğumda çok rahatlamıştım. Bu yüzden rahat davrandım, gardımı bıraktım. Yani tamamen benim hatam..."
"Bunları düşünme lütfen..." Felix de başını Hyunjin'in omzuna yasladı. "Şimdi iyisin ya, önemli olan bu..."
"Felix, biraz uzanmak istiyorum..." Hyunjin başını kaldırdı. "Odamıza gitmeme yardım eder misin?"
"Tabi ki!" Felix, Hyunjin'in ondan bir şey istediğini duyduğu an, ona yardım etmenin vereceği heyecanla ayağa fırladı. Hyunjin'e baktığında, bu dağ gibi adamı nasıl taşıyacağını çok merak ediyordu ama yine de elinden geleni yapacaktı. Hyunjin'in elinden tuttu ve ayağa kalkmasına yardım etti. Ardından Hyunjin'in elini boynuna atacaktı ki, Hyunjin güldü.
"Ne yapıyorsun Felix?"
"Seni taşıyacağım?"
Hyunjin, daha çok güldü. "Sen mi?" Felix biraz bozulunca, parmaklarını Felix'in saçları arasında gezdirdi. "Kızma hemen, nasıl taşıyacaksın beni? Koluna girmem yeterli. Ama büyük yürekliliğinden dolayı takdir ettim."
Hyunjin, Felix'in koluna girdi. Felix rahatlamıştı. Ne kadar Hyunjin öyle söylediğinde kızsa da, aslında haklıydı. Bu adamı taşımasına imkanı yoktu. Koluna girdiğinde bile ağır geliyor, adım atmasını zorlaştırıyordu.
Bir şekilde, zar zor da olsa odaya ulaştılar ve Hyunjin sonunda yatağa oturdu. Felix, nefes nefese kalmıştı ve omzu ağrımıştı ama bunu asla çaktıramazdı. "Teşekkür ederim Felix." Dedi Hyunjin, Felix'in gözlerinin içine bakarak.
"Önemli değil." Felix, Hyunjin'in yanına oturdu ve başını Hyunjin'in omzuna koydu. "Bir anda her şeyin bitebileceğini bile düşünmüştüm. Çok korkmuştum, biliyor musun? Bu yüzden kızdım aslında sana, ama şimdi hiç kızmıyorum. Çünkü iyisin, hala yanımdasın."
"Kendime dikkat edemedim belki ama, yine de söz verdiğim gibi, hala yanındayım, değil mi?"
"Hı-hm..."
Hyunjin, kafasını yavaşça kaldırıp Felix'e baktı. Eliyle Felix'in çenesinden tuttu ve yüzünü kendisine doğru çevirdi. Şimdi, dudakları birbirine çok yakındı. "Felix..." Dedi fısıldayarak, sesi çok cezbedici geliyordu.
"Hm?"
"Belki çok arsızca olacak ama baygınken..." Bir anda yaptığı şeyden pişman oldu ve Felix'i bırakarak başını öne eğdi, içten içe gülüyordu.
"Ne?" Felix, Hyunjin'in yüzüne bakmaya çalışıyordu. "Ne oldu? Söylesene."
"Yok bir şey."
"Dalga mı geçiyorsun Hyunjin, söylesene işte."
Hyunjin, biraz kızarmıştı. Felix'in gözlerinin içine bakıyordu. "Durum ne kadar ciddiydi bilmiyorum ama... Baygınken, seninle ilgili bir düş gördüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Man & The Sunshine | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fanfiction"Aslında, senin hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorum." "Oysa aynaya baksan, tüm hayatımı görürsün." Hyunjin, Felix'i gördüğü gece intihar etmişti aslında, tüm geçmişini geride bırakarak. Ama öyle boktandı ki geçmişi, kolay kolay kurtulamazdı. Yine...