⋆Bu bölümde biraz dram var, rahatsız olursanız dilerseniz geçin. Okunmayı dikkate almadan hazır olduğunda yeni bölümü direkt atacağım. Hepinizden çok özür dilerim şimdiden 🫶🏻
Okuyanlar yorum atmayı ve oylamayı unutmazsa seviniriiimmm💙💙
⋆
Hyunjin, sorgusu bittikten sonra, yine tek başına sorgu odasında beklemeye başladı. Bundan sonra yapması gereken tek şey buydu, öyle söylenmişti. Nereye götürülürse, ne söylenirse söylensin sadece susacak, sabredecek ve bekleyecekti.
Bir süre sonra içeri üniformalı bir polis girdi. "Kalk."
Hyunjin, kafasını masadan kaldırmadan yavaşça doğruldu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Ama bir nezaret, kapalı cezaevi, korumalı bir hapishane hiç fark etmezdi. Çaresiz beklemek zordu belki ama dayanacaktı, artık sona gelmişti.
Yavaş adımlarla polisin yanına gitti. Polis, Hyunjin'in ellerine arkadan kelepçe taktıktan sonra Hyunjin'in ensesinden tuttu. Diğer eli de kelepçeyi tutuyordu. Hyunjin'in boynunu biraz eğerek onu odadan çıkardı. Yolda yanlarına iki polis memuru daha eklendi. İkisi de birer kollarına girerek yürümesine yardım etti.
Karakolun çıkış kapısını gördüğünde, nezarette kalmayacağına emindi. Başka bir cezaevinde kalacaktı. Orası daha zorlu olurdu ve bu mahkemenin biraz daha gecikebileceği anlamına geliyordu ama sorun yoktu, halledecekti.
Arkasından itilerek bir zırhlı ve ağır güvenlikli bir polis otobüsüne bindirildi. Hay sikeyim dedi içinden, sanki seri katil sevk ediyorlardı. Karşı bile koymayacağını biliyorlardı, ne gerek vardı bu kadarına?
Yol ne kadar uzun sürecek, ne zaman, nereye gidecek bilmiyordu. Sormaya da niyeti yoktu zaten. Bekleyip görecekti nereye gideceğini. Otobüsün kapıları kapandı ve beraberindeki üç polis memuru ile harekete geçtiler. Şoförden ve onlardan başka kimse yoktu.
Evde durumlar biraz karmaşıktı. Chan hastanede, Minho büyük salonda tek başına, diğerleri de üst kattaki koridorda, kenarlara dağılmış, sırtları duvara dayalı yerde oturuyorlardı. Sessiz, üzgünlerdi.
Changbin'in telefonu çaldığında, hepsi birden kafasını kaldırıp Changbin'e baktı. Changbin telefonu açtı, dinledi, dinledi... "Tamam." Diyebildi sadece, sesi titriyordu. Telefonu kapattığında, herkesin ona meraklı bakışlarıyla baş başa kalmıştı. Herkes iyi bir haber bekliyordu, nasıl söyleyebilirdi ki?
Minho'nun yanına inmek, ona anlatmak istedi. Ama vereceği bir kötü haber, yüzünde patlayacak bir yumruğa sebebiyet verebilirdi. Yanındakilere de söyleyemezdi ya, hepsi yıkılırdı.
Sakince ayağa kalktı. "Ben Chan'ı almaya hastaneye gidiyorum."
Kimseye başka bir şey söylemeden yanlarından ayrıldı. Alt kata indiğinde Minho'yu gördü. Hala bıraktığı yerde oturuyordu. Soracağını sandı ama Minho ağzını bile açmadı, kolaylıkla evden ayrıldı.
Merdivenleri inerken dizleri titriyor, nefesi daralıyordu. Tam apartman kapısına gelmişti ki, Chan ile karşılaştı. "Nereye?"
Chan'ın soruyu sormasıyla, Changbin'in kenara çömelmesi bir oldu. Başını ellerinin arasına aldı. Chan, çok telaşlanmıştı. "Ne oldu Changbin?"
Chan, Changbin'in karşısına çömelince, Changbin kafasını kaldırıp ona baktı. "Sıçtık Chan, büyük sıçtık."
"Ne oldu oğlum, anlatsana?" İkisinin de elleri titriyordu.
Changbin, derin bir nefes aldı. Tabi nefesi sıkışırken bu zordu ama yine de denedi. "Hyunjin'i karakoldan çıkarmışlar."
"Tamam, hangi cezaevine sevk edilmiş?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Man & The Sunshine | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fiksi Penggemar"Aslında, senin hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorum." "Oysa aynaya baksan, tüm hayatımı görürsün." Hyunjin, Felix'i gördüğü gece intihar etmişti aslında, tüm geçmişini geride bırakarak. Ama öyle boktandı ki geçmişi, kolay kolay kurtulamazdı. Yine...