Yastığımı kendime daha çok çektim. Gözlerimi yumduğumda bir kaç damla süzüldü yanaklarıma. Acıyı bu kadar çok hissetmeyeli olmuştu. Bütün her şey üst üste gelmek zorundaydı bu hayatta. Güçsüz düşürmek için her şeyi yapardı herkes. Fark etmezdiniz belki ama birden çok düşmanınız olurdu. Yanınızdakiler bile dost olmayabilirdi.
Peri masalları, mutlu sonlu tüm hikayeler yalandı. Acı tek gerçekti. Her zaman kötülüklerden sonra hissettiğim tek sığınağım acımdı. Gözlerimi açtım. Alkol şişesini alıp dudaklarıma değdirdim. Gözlerimi kapattım. Acıyı hissetmek istemiyordum. Büyük bir yudum aldım. Yakıcı sıvının boğazımdan geçtiğini hissettim. Derin bir nefes alarak etrafa baktım.
Elleri kirli, annesinin katili olan kızı sevmezdi kimse. Yaralarla dolu birini sevmek istemek asla kolay değildi. Zoru kimse sevmezdi. Bembeyaz, peri gibi, güçlü bir kız vardı. Yarası olsa bile asla göstermeyen. Onu sevecekti. Arel bir liderdi. Kurduğum tüm hayaller boşaydı.
Onun değildim. O benim hiç olmamıştı zaten. Başlamadan bitmeliydi belki de. Dudağımı sertçe dişledim. Ağlamak istemiyordum. Gözlerimi yüksekte tutmaya çalıştım. Onu silmeliydim. Arkadaştan ileri görmemeliydim. Ona beni bu hale sokacak kadar değer vermemeliydim. Beni koruyacak güçte olan oydu. Güçsüzdüm. Birlikte olduğu kadın gibi güçlü değildim. Eğer olsaydım öylece ona bakmak yerine bir şey yapardım.
Konuşurdum. Boğazım düğümlenmezdi. Hiç olmadı yakardım o evi. Ama çekip gitmezdi. Annem gibi susup kalmazdım. Aramızda bir şeyler vardı. Kimse bunu inkar edemezdi. Onca hislerim boşuna değildi. Olamazdı! Bana ümit vermişti. Beni sevdiğini zannetmiştim. Mühürden bile olsa sevdiğini hissetmiştim.
"Yalnız kalmak istemediğin her an beni çağırmaktan vazgeç." Dudağım titredi. Dediği gibiydi. Kabullenmek istemiyordum yaşadıklarımı. Beni bu olayların ortasına çekenden cevaplar istiyordum.
"Ben ananem değilim. Güçlü hiç değilim. Senin meselen onlarla. Ama beni ortaya çekiyorsun. Neden?" Gözlerimi gözlerine diktim. Cevap vermedi. Her sorduğum soruya sessiz kalmakla mı yetinecekti? "Bu yeri görmek istemiyorum. Gitmek istiyorum." Gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
"Eğer buna kalkışırsan o yerden ne pahasına olursa olsun çıkarım. Gerekirse seni esirim bile yaparım." Dudağım titredi. Sesli ağlıyordum. Kaç gündür ona gitmek istediğimi söylediğimde tehdit ediyordu.
"Neden yapıyorsun bana bu kötülüğü?" Cevap vermedi. Ellerimi saçlarımdan geçirdim. "Buradan nefret ediyordum. Hepinizden nefret ediyorum!" Bağırdığımda gri dumanları gördüm. Kaybolmuştu yine. Sinirle bağırdım. Bu oyun iki kişilik değildi. Tek kişilikti. Tüm taşları elinde tutmaya çalışıyordu. Onun oyununda Arel'e şimdilik yer yoktu. Ben onun için niye bu kadar önemli bir taştım? Bunu bulursam oyun iki kişilik olacakmış gibi hissediyordum. Benim isteğim kazanmak değildi. Bu alemden gitmekti. Yatağımdan çıktım. Terlik giyme ihtiyacı duymadan odamdan çıktım. Merdivenlerden hızla inerek alt kata ulaştım. Ne olduğumu bulmak zorundaydım. Elimdeki tek ipucum obsidyen taşıydı.
Büyük bir dikkatle önümdeki bilmem kaçıncı kitabı okumaya devam ettim. İçkimden bir yudum daha aldım. İçimdeki acının beni düşünmeye itmesini istemiyordum. Çalışmam gerekiyordu.
Obsidyen taşı hakkında bir çok bilgi vardı. Ama getirdiği güçler hakkında bilgi yoktu. Gücümü beslemiyor demekti bu. Ya başka bir şey ise? Aklıma gelen ihtimallerle başka bir kitabı alıp bildiğim sayfaları açtım. Bu mümkün olabilir miydi? Sayfaları dikkatle okumaya başladım.
Bu diyarın bana iyi geleceğini düşünmüştüm. Bütün zorlukları aşacağımızı. Tek başıma aşmak tam bir kabus olurdu. Bu yüzden hayalimde bana destek olacak birini bulmuştum. Arel'i. Ona bağlanmamam gerektiğini biliyordum. Annemle olan yaşanamamışlıklarımız yetmiyormuş gibi Arel ile de hayaller kurmuştum. Lanetimi kıracak beyaz atlı prensim bile olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Cadı
Viễn tưởng"Değersizliğimin bir göstergesidir sonradan kazanılan bu değerler..." Miray' "Nefretle büyütülmüş, güç peşinde koşturulan her çocuğun ruhu tatmalı gerçek sevgiyi." Arel' "Tanışmak bile uzaktandı, sevmeyi yakından beklemek aptallıktı." Uraz' "Bekleme...