30- Ejderha Krallığı

91 7 1
                                    

Gözlerimi araladım. Vücudum hareket edemeyecek kadar bitkindi. Başımdaki ağrı yüzümü buruşturarak inlememe sebebiyet oluyordu. Neredeydim? Etrafıma bakındığımda tanıdık oda içimi rahatlatmıştı. Arel'in evindeki odadaydım. Buraya nasıl gelmiştim peki? Zihnimi zorlasam da sadece acıyı hissedebilmiştim. Dişlerimi sıkarak kafamı yastığımdan kaldırdım. Üstümde askılıdan ve şorttan oluşan pijamalarımdan vardı. Beyaz renkteydiler. Üstümdeki örtüyü yavaşça çektim. Her tarafımda keskin bir ağrı hissediyordum. Ayaklarımı yataktan çıkardım. Destek alarak ayağa kalktığımda sendeledim. Tutunacak bir yer bulamayınca yere düşmüştüm. Ağrıyan vücudum acıyla birlik olunca ağzımdan sesli bir inilti döküldü. Gözümün önüne bir sahne doluştu. Her yerde ateş vardı. Ve tek düşündüğüm babamın bana söylediği sözlerdi. Bir tür kriz geçiriyordum. Şakaklarımı ovaladım. Odamın kapısı aceleyle açıldı. Kafamı çevirip giren kişiye dolu gözlerle baktım. İçinde kaybolmak istediğim gözleri merhametle bana bakıyordu. Bu zamana kadar acıyan gözlerle karşılaşmış biri olarak benim için o sıradışıydı.

Yaralarıma yara ekleyenle, merhemim aynı kişide hayat bulmuştu. Ve bu bana daha çok acı veriyordu.

"Aptal kız." Azarlayan kelimelerine karşı başımı çevirdim. Yerden destek alarak kalkmaya çalıştığımda omuzlarımdan tutup beni kaldırdı. Yatağıma oturttu. Bana dokunmasını seviyordum. Onu özlemiştim. Ama bana yaptıklarını unutamıyordum. Özlem acıyı da peşinden getiriyordu.

"Ateşi hatırlıyorum sadece. Çok fazla ateş vardı." Bir açıklama istediğimi anlamasını umarak ona baktım.

"Seni bu kadar çok öfkelendirecek ne oldu?" Yutkundum. Sadece babamın söylediklerinin aklımı doldurmasını hatırlıyordum.

"Bilmiyorum." Sinirlendiğini değişen nefes alış verişlerinden anlamıştım. Çenemi tuttu ve kendisine çevirdi yüzümü. Çok fazla yakındık. Kalbimin bir kuş misali kanatlanıp uçup gitmek için yalvarmasını sağlayacak kadar. Nefeslerimiz birbirine karışırken gözleri gözlerime odaklıydı. Ama benimki rotasını değiştirmiş ve dudaklarını bulmuştu. Kısa bir anlığına dalmıştım. Farkına varır varmaz gözlerimi gözlerine çıkardım. Başımı elinden kurtarıp çekmeye kalktığımda izin vermedi.

"Bana yalan söyleme." Yutkundum. Duyduğunu fark ettiğimde yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Böyle durmamalıydık. Bu yanlıştı. Kalbim fazlasını isterken aklım karşıydı. İçimdeki savaş celladımın bana verdiği acıları gözlerim önüne serdiğimde kayboldu. Onu savunacak bir şey bulamadı kalbim...

"Git kendine doğru söyleyen birini bul. Her zaman yaptığın gibi, ikinci plana at beni." Eli çenemden düştü. Başını benden uzaklaştırdı. Gözleri eski soğukluğuna kavuştu. Kalbimde bir sızı hissettim. Uzaklığı daha çok can yakıyordu.

"Bir krallığı bu dünyadan sildin. Bedelini çekmek ise sana kalmış." Burukça gülümsedim.

"Ölseydim sende sevinir miydin?" Sorum onu germişti. Bedeni buz kesilmiş gibi oldu. Gözlerinde bir ateş yanıp söndü. Ölüm kelimesi onu öfkelendiriyordu. "Krallık ve bölge kavramını bana anlatman gerekiyor. Bütün kızgın elflerle savaşabileceğimi sanmıyorum." Güldüm. İçimdeki acıyı bastırmaya çalışarak güldüm.

"Elfler kullanılan son krallığa hükmediyorlardı. Ve sen son krallığı yok ettin. Artık bölgeye dönüştüler." Kaşlarım havalandı. Koskoca sarayı ateşimle yıkmıştım. Ejderhamın getirdiği güçleri sanırım hafife alıyordum. Ejderhalar bu kadar güçlüyse onlarında krallığı olmalıydı.

"Bizim gibiler için bir krallık yok mu? Sonuçta en güçlü tür bize ait. Çok mu azız?" Gözlerimi merakla gözlerine diktim. Ayağa kalktı.

"Dinlenmen gerekiyor." Son sözleri bunlar oldu. Soru yağmuruna tutsam da konuşacağını zannetmiyordum. Öyle bir enerji vermişti bana. Daha sonra anlatırdı belki.

Yasak CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin