28- Vazgeçiş

79 5 0
                                    

Hıçkırıklarım arasından kısık sesli bir cümle çıktı ağzımdan. "Özür dilerim." Dizlerim üzerine çöktüm. Ellerimi yüzüme kapatarak ağlamaya devam ettim. "Yetişemedim. Kurtaramadım seni!" Küçük kız ağlayışlarıma karşı tek bir mimik gösteremiyordu. Bu yüreğimdeki sızıyı arttırdı.

"Çok mu kötü gözüküyorum?" Dolu gözlerim arasından gülümsedim.

"Sen bu diyardaki herkesten çok daha güzelsin." Gözlerimden düşen yaşları durduramıyordum. Kolyesini gördüm. Kara büyü kolyedeydi. Onun burada ölmesini sağlayan şey buydu. Kim kıyabilmişti bu ufaklığa?

"Senden de mi?" Gözyaşlarım arasından gülümsedim. Keşke daha önce kurtarabilseydim. Ölmeden önce. Çalınan hayatını geri verebilseydim ona.

"Evet. Benden de güzelsin. En çok da kalbin." Elimi ona doğru uzattım. Göğsü hareket etmiyordu. Nefes almıyordu. Büyünün etkisiyle yaşıyordu sadece. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Derin bir nefes aldım. Elini elimin üstüne koyduğunda ürpermiştim. Teni çok soğuktu. Gözlerimdeki yaşlar yenileriyle dolup taştı. "Seni buraya kim getirdi?" Onu buraya hapsedecektim. Bu küçük kıza yaşattıklarını yaşatamazdım belki ama aynı kadere maruz bırakabilirdim.

"Annem bana doğum günü hediyemi burada vermek istedi." Diğer eliyle kolyesini tuttuğunda gözyaşlarım durdu. Sadece onlar değil, sanki dünyada durdu. Bunu yapmış olamazdı. Annesi bu kadar kötü biri olamazdı. Kendi kızına bunu yapmazdı. "Burada beklememi söyledi. Ama geri gelmedi. Onu çağırır mısın? Ben bu oyundan birazıcık sıkıldım da. Başka oyun oynasak olur mu?" Yutkundum. Bir daha hiç oyun oynayamayacaktı. Annesi yüzünden. Bir anne kendi çocuğunun hayatını çalabilir miydi? Bu kadar kalpsiz kişiler anne olmamalıydı. Ya da baba...

"Ne zaman bıraktı seni buraya?" O kadının annesi olduğunu söyleyememiştim. Ondan sakladığım için değildi. Bana zaten o söylemişti. Öyle birine anne demeye dilim varmamıştı.

"Savaşın başında. İyiler kazanıyor değil mi? Kazandığında annem beni gelip çıkarır buradan belki?" Titreyen dudağımı dişlerim arasına aldım. Ona biraz daha yaklaştım. Elimi koluna koydum. Soğuk tenini ısıtmaya çalıştım. Elimi koluna sürtmeye başladım.

"Bu alemde iyi ya da kötü diye bir şey kalmamış küçüğüm. Annelerin bile kötü olabildiği bu yerde, iyiliğin aranması saçma olur." Gülümsedim. Hemde kocaman.

"Canım çok yanıyor. Annemin hediyesi sanırım canımı yakıyor." Ölü bedenine bile rahatsızlık veriyordu. Çünkü kara büyü böyle bir şeydi. Umarım yapan kişiyi öbür dünyada bile mutlu yaşatmazdı. Elimi omzuna çıkardım.

"Bir dilek şansın olsa... Ne dilerdin?" Omzunu okşadım. Elime dolanan bir kaç tel saçıyla oynadım. Zamanla çok yıpranmışlardı. Ama en masum tellerdi. Her şeye zıt yaratılmıştı bu çocuk.

"Mutlu bir yer dilerdim. Çocukların istedikleri oyunu oynayıp eğlendikleri bir dünya." Elimi anında kolyesine dolayıp çektim. Kolye yere düştüğünde taşın içindeki siyah ışık söndü. Küçük kızın düşen bedenini kolumla tuttum. Gözümden düşen damlalar soğuk bedeniyle buluştu. Diğer elimle gözlerini kapattım. Parmaklarımı havada dans ettirdim. Etraflarına dolanan açık sarı ve beyaz karışımı parlak enerjiyi alnının ortasına bıraktım. Zihnine dolanmasına izin verdim.

"Gittiğin yerde umarım istediğin oyunu oynamana izin verirler. Mutluluğu belki de en çok sen hak ediyorsun meleğim." Boşta kalan elimi dizlerinin altına koydum. Daha çok küçüktü. Yüreğimdeki dermansız acıyla kaldırdım bedenini. Burada çürümeyi hak etmiyordu.

"Bera." Seslenmemle beraber karşımda bir geçit belirdi. Küçük bedenle beraber geçtim. Arkamdaki mağarayı tanımıştım. Onu buraya bırakmalıydım. Önümü açan dallarla şaşırdım. Küçük kızın yüzüne baktım. Eğer büyüseydi çok güzel bir kız olacağı kesindi. Burukça gülümsedim. Gözyaşlarımın bedenini ıslatmasına izin verdim. Ağaçların gösterdiği yolu takip ettim. Çok büyük olmasa da geniş bir boşluk alana geldiğimizde az ilerimdeki toprak içeri doğru göçtü. Gözlerimdeki yaşlar daha hızlı akmaya başladı. Doğa ana onu kabul etmek istiyordu. Bu masumu... Kendi gibi temiz birine emanet edecektim. Derin bir nefes alarak toprağın yanına gittim. İstemeye istemeye bıraktım soğuk bedenini. Toprak anında onu daha da derine çekti. Üstünü örttü. Umarım o soğukluğu geçirebilirdi. Toprağın üstünde küçük bir fidan çıktı. Ardından ışık hızıyla büyümeye başladı. Ayağa kalkıp geri çekilmeye başladım. O küçük fidan kocaman olmuştu. Ağacın dalları o kadar çok büyümüştü ki sarkıyordu. Bir sürü beyaz çiçeklerle dolmuştu dalları. Gülümsedim. Acı dolu bir tebessümle uğurladım küçük meleği.

Yasak CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin