Çocuğumun olmasını hep imkansız görmüşümdür. Evlenebileceğimi hiç düşünmemiştim. Hatta bir erkeğe güvenebileceğimi bile. Hala güven duygumun oluştuğunu hissetmiyordum. Ve bu çok normaldi. Bu yüzden kafama takmıyordum.
Bir çocuğum olduğunda ne yapacağımı bilmiyordum. Annem ya da babam gibi birine dönüşmekten hep korkmuşumdur. Bizzat şiddetle büyümüş biri olarak şiddetten nefret ediyordum. Ama öyle bir diyara gelmiştim ki dövüşmeden hayatta kalamıyordum.
Bağdaş kurup oturduğum yerden kalktım. Bir çıkış yolu olmalıydı. Burada aç ve susuz uzun süre dayanamazdım. Güçlerimi kullanamıyordum. Bu beni daha da güçsüzleştiriyordu. Yere çöküp elimi dışarı çıkarttım. "Gel buraya. Lütfen." Bakmaya devam etti. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Sertleşmeye başlamışlardı. Başımı ovalamaya başladım. Düşünmem gerekiyordu. O köpeği yanıma nasıl getirebilirdim? Elimdeki bilekliğe kaydı bakışlarım. Çıkaramıyordum. Çıkaramadığım için güçlerimi kullanamıyordum. Her sökmeye çalıştığımda bileğim kanlar içinde kalmıştı. Beni kim kaçırdı onu bile bilmiyordum. Arel nerede kalmıştı? Derin bir nefes aldım. "Beni çıkarın buradan!" Tek başımaydım. Kimse yoktu. Sadece ben ve sessizlik. O tüy yumağı dışında. Bana anahtarı getirmiyordu. Ağlamayacaktım. Bir çözüm bulup kurtulacaktım. Burada ölemezdim. Böyle bir son hayal etmemiştim. "O anahtarı bana getir." Aynı şekilde bakmaya devam ettiğinde sinirden çığlık attım. Derin bir nefes alıp verdim. Gülümsemeye, aklımı dağıtmaya çalıştım. Yemek yoktu. Suyu ise nadiren köpek getirip vermişti. Anahtarları koyup. Köpeğin getirdiği, salyalı suyu içmiştim. Başta savaş versemde ölmemek için mecbur kalmıştım. İçeriye iki adam ortalarında bir adamla beraber girdi. Yanımdaki yere de onu kapatmışlardı. Öfkeliydi. Ama muhafızlara öfkeli değil gibiydi. Muhafızlar ise gençlerdi. Hepsi insana benziyordu. "İnsan mısın?" Kahkaha attı.
"Sirenler içinde insan barındırmaz ufaklık." Kaşlarımı çattım. Sirenler mi? "Kaç yıldır buradasın?"
"Sen nesin?" Bir süre sessiz kaldı. Dayanamayarak tekrar sordum.
"Yarı siren." Yani yarı insandı. Siren özelliğini kullanamıyor bile olabilirdi.
"Buradan çıkmam gerekiyor. Bana yardımcı olur musun?" Tanımadığım yarı sirene güvenecek kadar zor durumdaydım.
"Seni neden kapattılar buraya yarı siren?" Benide kendi gibi zannediyordu.
"Saldırıya uğradım. Sonra gözümü burada açtım." Yutkundum. Sirenlerle savaşacak gücüm var mıydı? Sirenlerin bölgesinde olmalıydım. Onları kitapta bile okumamıştım. Bu çok kötüydü. Haklarında hiç bir bilgim yoktu. Bir tane adam elinde iki tepsiyle geldi. Bana sonunda yemek mi vereceklerdi? Yanımdaki yarı sirene tabaklardan birini bıraktı. Diğerini de bana getirdi.
"Kraliçeyle görüşeceksiniz." Ardından gitti. Tabağa baktığımda öğürmeye başladım. Ama midemde hiç bir şey olmadığı için su kusmuştum sadece. Böceklerin üzerinde gezindiği bir dilim ekmek getirmişlerdi. Ona baktığımda ekmeği yedi. Ardından parmaklarını yaladı.
"Biraz cıvık olmuş sanki hamuru." Söylediği şeye şaşkınlıkla baktım. Aramızda sadece parmaklıklar vardı. "İnan bana gemide daha kötü şeyler yedim. Kaptan olmak zor iş." Omuz silkti. Hücresinde dolaşmaya başladı.
"Kraliçe nasıl biri?" Derin bir nefes aldım. "Bize ne yapacak?" Parmaklıklara yaklaştı.
"Akşam yemeğindeki balığına salça olarak kullanacak." Yüzünü tiksintiyle buruşturdu. "Balık ve salça. Gerçekten iğrenç." Her şeyi dalgaya vuruyordu.
"Eğer elimdeki bilekliği çıkartmama yardım edersen seni buradan kurtarabilirim." Parmaklıklara yaklaştı. Bir sır veriyormuş gibiydi.
"Yumruk atmayı biliyor musun?" Kısık sesli sorusuna göz devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Cadı
Fantasy"Değersizliğimin bir göstergesidir sonradan kazanılan bu değerler..." Miray' "Nefretle büyütülmüş, güç peşinde koşturulan her çocuğun ruhu tatmalı gerçek sevgiyi." Arel' "Tanışmak bile uzaktandı, sevmeyi yakından beklemek aptallıktı." Uraz' "Bekleme...