Elimi başıma koyarak kalktım. "Az yavaş vursaydın ejderhasız." Sanırım kafam biraz güzeldi. Kafam zaten güzeldi ama şarap ufaktan çarpmıştı. Alkole karşı direncim sıfırdı. Söylene söylene ayağa kalktım. Her tarafım ağrıdığı için inleye inleye de diyebilirdik. Bir kapının önündeydim. Kapının sağında ve solunda kocaman iki tane ejderha vardı. Beyaz ve siyah renkteydiler. Demir büyük bir kapıydı bu. Kapının arkasında bir yol vardı. Yolun sonunda ise kocaman bir saray. "Nereye kaçırdın beni acaba?" Etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Beni buraya atıp kaçmış mıydı? Oraya gidip ölmem için mi yoksa burada kalıp ölmem için mi? İlk seçenekler kalbin yoludur hep. Omuz silkip kapıyı itecekken kilidi fark ettim. Zincirlenmiş bir kilit. Nasıl girecektim? Zincirlere vurmaya başladım. "Sayın ejderhalar! Bende bir ejderhayım!" Kapılar öylece açıldığında kaşlarım havalandı. Kimse yokmuş gibiydi. Issız bir yerdi. Sarmaşıklar heykelleri hatta sarayı bile ele geçirmişti. Soğuk hissettiriyordu burası. İçeriye doğru bir adım attım. Ardından yürümeye başladım. Saraya doğru giderken ellerimi gövdeme sardım. Çünkü üşüyordum. Çok soğuktu. Saraya doğru giderken etrafı inceliyordum. Çimenler bile soluktu.
Burası güzel ama yalnız kaldığı için kötü olmuş bir cennetti. Ejderha Krallığı olduğunu anlamıştım. Kocamandı. Banklar, solmuş güller ve güzel tarihi heykeller vardı. Bu cenneti cehennem yapmışlardı. Kalbim acıyla burkuldu. Ufacık bir hırs nelere sebep olmuştu böyle? Bir cadının güçleri ve bir ejderhanın güçleri bir daha bir araya gelmemeliydi. Tehlike işte o zaman doğuyordu. Bende bir tehlikeydim. Krallığa yaklaşırken bir göbek vardı. Göbeğin ortasındaki ise gösterişli bir ejderha vardı. Altındaki tabela dikkatini çekmişti. Giderek yakından baktığımda heykelin altındaki tabelada Yüce Koruyucu Mücevher Ejderhası yazdığını gördüm. Ananem koruyucu diye anılıyordu. Mücevher ejderi değildi. Sahte koruyucuydu. Hırslarına yenik düşmüş acınası bir ejderhaydı. Kendi kızına sahip çıkmak yerine buradaki insanların hayatını mahvetmişti. Kendince adalet ortaya sürmüştü. Adalet kişiye yönelik olmazdı. Topluma yönelik olurdu. Adalet kişiselleştirilemezdi.
Kafamı kaldırıp heykele baktım. Bir gün gerçekten yüce bir koruyucu olabilir miydim? Türüme uygun davranabilir miydim? En güçlü değildim. Koruyucuydum. Ve kimseyi koruyamıyordum. Ufacık çocukları bile koruyamamış biri nasıl kahraman olabilirdi?
"Bu sarayı mücevher ejderlerinin yaptığını biliyor muydun?" Akay'in sesiydi. Arkamı dönme ihtiyacı hissetmedim. "Bilemezsin çünkü Arel buraya gitmene izin vermedi değil mi?" Güldü. İç çekti ardından. "Soyun aşkı acınası olarak gördü Miray. Belki de atalarının sözünü sende dinlemelisin." Gözlerim doldu ama ağlayamazdım. Onun karşısında ağlamak istemiyordum. Akmak için can atan yaşları yerlerine geri gönderdim. "Ejderhaları bir arada tutup düzeni sağlayan ırktan olmak nasıl bir yücelik? Karşındaki heykelin altında yazan her bir kelimenin bir çok anısı var. Rastgele olmadılar hiç." Yutkundum. Bir tanesi vardı bende. Mücevher ejderi olmam. Ne yüceydim ne de koruyucu. Kendimi bile koruyamıyordum. "Ejderhaların her biriyle seni tanıştırmak isterdim ama çok kızgınlar. İhanet gözüyle bakıp sana zarar verebilirler." Başımı dikleştirdim.
"Ben bir ejder olduğum kadar koruyucuyumda. İntikam hırsınız yüzünden yanacak bir çok suçsuz can var. Beni hain ilan ettiremezsin." Güldü. Acı ve alay barındırıyordu.
"Kaç çocuk öldü burada biliyor musun? Kaç çocuk annesinin karnında öldü? Ben sayamadım. Kusura bakma. Öldüreceğim her bir çocuk için asla vicdan azabı çekmem." Gözlerimi kapattığımda bir yaş firar etti. Çocuklar masumdu. Buradakilerde, oradakilerde. Derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Cadı
Fantasy"Değersizliğimin bir göstergesidir sonradan kazanılan bu değerler..." Miray' "Nefretle büyütülmüş, güç peşinde koşturulan her çocuğun ruhu tatmalı gerçek sevgiyi." Arel' "Tanışmak bile uzaktandı, sevmeyi yakından beklemek aptallıktı." Uraz' "Bekleme...