36- Geçmiş Geçmemiş

31 2 0
                                    

"Kendime ve sevdiğim adama ölümsüzlük büyüsü yaptım. Kan cadısı olma serüvenim bununla başlamıştı." Gözlerindeki hüzün beni korkutmuştu. O adamı hala seviyor olmalıydı. Ve o adamın ölmüş olmasından korkuyordum. "İşe yaradı. Çok mutluyduk." Gülümsedi kocaman. Gözleri dolmuştu. "Ama Tanrı onuda elimizden aldı. Savaş sırasında ejderhalardan bir grup tarafından canice öldürüldü." Gözlerinden yaşlar süzülürken hırsla konuşmaya devam etti. "Benide lanetlediler. Ölüm beni bulasıya kadar sevdiğimin acısıyla yaşamam için." İşte bu dayanılamazdı. İlk başlar kederle olurdu. Yas tutulurdu. Ardından ise karanlık çağa girerdiniz. Bir şeyler yapma imkanınız olduğunu varsayardınız. Zamanla ise sevdiğinizin ölümünün tek suçlusu siz olurdunuz. Böyle bir yükle yaşamak ise her insanın harcı değildir.

"Ejderhaların hepsini öldürmek istiyorsun." Derin bir nefes aldım. " Bunun içinde bir ejderhadan yardım istiyorsun." Her bir duygudan arınmış gözleri beni buldu.

"Ben tek bir ejderhayı öldürmek istiyorum. Hemde sahibinin içindeyken." Kaşlarımı çattım. Güçlerimi ortaya çıkarıp atakta bekledim. Tehlikeye karşı kendimi hazırlıyordum.

"Kim?"

Saçlarıyla oynamayı çok seviyordum. Kokusu ciğerlerimi buldukça huzurla doluyordum. Uzun süredir uyuyordu. Yanağına sert bir öpücük kondurdum. O bilmese de vücudu ve ejderhası tehlikenin ben olduğumu biliyordu. Kendini korumaya çalışıyordu. Uyandığındada bu devam edecekti. Kendimden nefret ediyordum. Özellikle de güçlerimden. "Arel?" Rahatlaması için ufak bir büyü yaptım. Yoksa uyanmazdı. Ben ondan uzaklaşasıya kadar. Yorgun gözleri gözlerimi bulduğunda şaşkınlıkla çatılmıştı.

"Ne zamandır uyuyorum?" Yalan söylemeli miydim? Pek hatırlıyor gibi gözükmüyordu. Yalan söylediğimi anlarsa bana kızardı.

"Uzun zamandır." Dedikten hemen sonra dudaklarına yapıştım. Uyku mahmurluğundan kurtulduktan sonra öpüşüme büyük bir arzuyla karşılık vermişti. Üstüme çıktığında dudaklarımız ayrılmış lakin nefeslerimiz hala yakınen birbirini buluyordu. Gözleri dudaklarımdan ayrılıp gözlerime çıktı.

"Çok fazla şey saklamaya başladın." Soğuk sesi kalbimi üşütmüştü. Üstümden kalkıp odadan çıktı. Tavana diktim gözlerimi. Gözlerim dolmuştu. Yanımdaki yastığı burnuma götürdüm. Şimdilik tek tesellim kokusuydu.

Yataktan kalkıp odadan çıktım. Adımlarım hedefine, yani mutfağa ulaştığında cadı güçlerimi kullanarak leziz bir sofra hazırlamaya başladım. Yemekleri pişmeye bırakırken sofrayı da hazırlamıştım. Son kez kontrol ettikten sonra evden çıktım. Akşam aile yemeği yesek fena olmazdı. Uzun zamandır düzgün bir şekilde konuşamıyorduk. Ayrıca ziyaret edip iyileştirmem gereken biri vardı. Uzun ve efkarlı bir yürüyüşün ardından sonunda gelmiştim. Dora tam evden çıkmışken beni gördü. Gülümseyerek bana gelip sarıldı.

"Nasılsın?" Sorum tamamen nezaketendi. Ulaş mevzusu en çok ona yük olmuştu. Sevdiği adamı her şeye rağmen bırakmamış sahip çıkmıştı. Yaptığı şeyi herkes yapamazdı. Kendini çok yıpratmıştı.

"İyiyim, sen nasılsın? Hangi kıymetli rüzgarlar attı seni buraya?" Kırgın bir bakış attığımda omuz silkti. "Kahve içip sohbet etmeye gelmiyorsun artık." Gülümseyerek ona tekrar sarıldım. Sarılmayı bıraktığımızda konuşmaya başladım.

"Akşam ailecek yemek yiyelim diyorum?"  Kocaman gülümsedi.

"Mükemmel fikir. Bizde yiyelim istersen. Hazırlarım ben hemen." Tam arkasını dönüp eve girecekken kolundan tuttum.

"Ben yemekleri hazırladım. Zühre ve Uraz'a haber vermen yeterli." Ulaş'ı düşündükçe konuşmam ciddileşiyordu. "Ulaş'a ben haber veririm." Üzgün bakışları beni buldu.

Yasak CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin