23- Yıllık Dönem

92 6 0
                                    

Öğrendiğimiz bilgiyle rahatlamış ve papatya çayı yapıp içme kararı almıştık. Bahçeye oturmuş beni bekliyordu. Beyaz kadını kendi ırkıne geri yollamıştım. İki günlük uğraşlar sonucunda öğrenebilmiştik. Arel umursamamıştı. Bilincim yerindeyken ona zarar versem bende umursamazdım. Ama bilmeden yapınca merak etmiştim. Ne olursa olsun bir hemcinsimdi. Annemin kanı ellerimdeyken yeni bir kan istemiyordum.

Papatya çaylarını kupalara koydum. İki elime de kupaları alıp açık mutfak kapısından çıktım. Masaya geldiğimde kupanın birini önüne bıraktım. Sandalyeye oturdum. Bir yudum aldım. Acı sevmesemde alışıyordum. O seviyordu hem.

"Beyaz kıyafetin yok mu?" Üstümdeki kıyafetlere bakarak konuştu. Siyah bir tayt ve tişört vardı. Omuz silktim.

"Var?" Kaşlarını çattı.

"O zaman onları giy." Gülümseyerek çayımdan bir yudum aldım. Beyazın yakıştığı kadından bahsederken beni düşünüyor olmalıydı.

"Sence biliyor mu?" Sorum ortamdaki neşeyi kaçırmıştı. Kimden bahsettiğimi biliyordu.

"Hala seni rahatsız ediyor mu?" Sesindeki öfke belirgindi.

"Güçsüz hissettiğimde gelebiliyor yanıma sadece. Sizlere saldırdığından hiç bahsetmedi." Dişlerini sıkarak gözlerini ormana dikti.

"Onunla konuşmak seni niye rahatsız etmiyor?" Bakışlarım durgunlaştı. Çayımdan bir yudum aldım.

"Bana zarar vermeyeceğini biliyorum." Elinde tuttuğu kupayı sertçe masaya bıraktı. Titredim. Gözlerim kupada takılı kaldı. Kahvaltı sofralarında babam her sinirlendiğinde böyle vururdu.

"Ona nasıl bu kadar çok güvenirsin?! Neyin içinde olduğumuzun farkında mısın?! Hayat önceki alemin gibi toz pembe değil!" Toz pembe? Dolan gözlerimi hissettim. Toz pembe dedikleri hayat o muydu? Ben siyah hayatı tercih ederdim. O hayata zıt ne varsa onu istiyordum. Acılarım peşimi bıraksın, babam peşimi bıraksın istiyordum. Gözlerimden düşen yaşları hissettim. Babama karşı da susardım. Ağlardım öylece. "Bir anda sinirlendim. Ben öy-" elimi kaldırdım. Susması için. Babam özür dilemezdi benden. Onunda farkı yoktu gözümde. 

"Yeter bu kadar muhabbet." Ayağa kalktım. Ellerimle yanaklarımdaki ıslaklıkları sildim. "Bundan sonra söylediğin sözlere dikkat et. Bir daha olursa karşılığını alırsın." Fark etmişti. O alemdeki hayatımın kötü hisler getirdiğini fark etmişti. Güçsüz olmayacaktım. Kötülükleri babam olarak nitelendiriyordum. Kötülüklerden kurtulacaktım. Güçlü olmalıydım. Bardağımı da alıp içeri doğru yürümeye başladım. Burada o evdeki gibi yaşadıklarımı bilip saygı duyacak insanlar yoktu. Farkında olmadan yaralayacak çok kişi vardı. Kimisinin hoşuna gitse de kimisi istemiyordu. Buradaki ortamlar bana yabancıydı. Alışmam gerekiyordu.

Mutfağa girdiğimde bardağı tezgaha bıraktım. Çıkan ses beynimde dolanıp durdu. İçimdeki çocuk susmuyordu. Yüksek sesle ağlıyordu. Seslerini duyabiliyordum. Ayakta kalmayı öğrenmek zorundaydım. Bu haldeyken çok başarısızdım. Ne kendi güçlerimi düzgün kullanabiliyordum ne de fiziksel güçlerimi. Yaptığım sporları unutmaya başlamıştım.

Daha da gerilememe sebep oluyordum. Güçlerimi kontrol altına almayı öğrenmeliydim. Fiziksel olarak da güçlenmem gerekti. Kapımızda bir savaş vardı. Hazırlıklı olmak zorundaydım. Korunmaya muhtaç olmamalıydım. Ya da kurtarıcı olarak görmemeleri gerekiyordu beni. Ne güç almalıydım ne de güç vermeliydim. Yalnızdım ve yalnız hissettirmeliydim.

Arel'i düşlerime alet etmiştim. Hayallerimi yaralıyordu. Ve hiç bir zaman anlayamıyordu. Babamı tanımıyordu. Annemde yaşayamadığım eksiklikleri bilmiyordu. O evde nelere maruz kaldığımı hiç bir zaman anlayamayacaktı. Tezgahta bir bardak sesi daha yankılandı. Olduğum yerde titredim. Bedenim hissettiği ürpertiyle sarsıldı.

Yasak CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin