Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!
Bölüm 7: İzmir'in Denizi, Ankara'nın Ayazı
2000 ~Seni Bana Çıkaran Bu Yollar Hep Hüzünlü Sonbahar~
Gidenin yaktığı, kalanın yandığı dünyaya tâbiydi aşk. Ondan geçemeyip onun da olamayıştı. Senden gittiğini bile bile aşkına tutuluştu. Büyük direniş ve büyük kaybedişti. Ayaklarının altı yana yana ona koşarken onun aslında koştuğun yerde olmayışıydı. Aşk, pek acımasızdı! Ve zaten aşk, hiç tamama eremeyişti.
Fakat bunları bir torbaya koyup aleve attığımızda zaten mühim olanın artık bu olmadığını da anlayabiliyordum. Ben daha on sekizinde göğsünde koca bir sevda taşırken gözlerimde de yıldızları taşır gibi bakıyordum ona. Elime ilk kez oyuncak bebek vermişler gibi mutluyken kaybetmemek için de göğsüme sıkı sıkı bastırıyordum. Ertuğrul benim yalnızca sevdiğim oğlan değildi, hayata da yeniden tutunuşumdu. Ona bakmasam kaşlarım hüzünle bükülür, kirpiklerim acı acı titrerdi. Onun sesini duymam yeterdi dudaklarımın kıvrılmasına, şen kahkahalarımın duyulmasına. Ne olmuştu bize? O günden bu güne bakışlar da mı değişirdi?
Değişiyormuş... Ne yazık ki aşktan ölsen bile bakışların da değişebiliyormuş. Ertuğrul'un varlığı aşkı öğretirken yokluğu da bakışların bile değişebileceğini öğretmişti.
Onunla bazı vakitler gözlerimiz birbirine değiyordu. Sonum olduğunu bile bile bakışlarımı çekemiyordum ama bu aşktan değil, yanmaktandı. Ona bakarken aşkın ufak bir kırıntısı bile artık gözlerime uğramıyordu. Yalnızca acı... Hep acı.
Aşkından öldüğüm, bir gülüşüne bin yerde kaldığım, neşesini neşem bellediğim o oğlan ruhunu öldürmüş de karşıma çıkmıştı. Ben ona acıdan başka nasıl bakabilirdim ki? Benim ona aşkla veya o çocuksu sevdayla bakmam mümkün bile değildi. Zira ona o gözlerle bakarsam herkesten önce kendimden nefret ederdim; çünkü o nişanlısı olan bir adamdı. Beni yakışından, öldürüşünden, geride bırakışından ziyade başka bir kadının yüzüğünü parmağına takarak bizi tamamen bitirmişti. Her şeye bir sebep bulabilirdim, neşesi kendinden güzel oğlanı affetmek için içimde birçok sebep bulabilirdim ama onu beklediğim günün birinde duyduğum bu haberin ihanetini affedemezdim ben. Geriye kalan her şeye hapisteydi, aklı selim düşünemiyordu, der yine aklardım ama hayalini birlikte kurduğumuz şeyi bir başka kıza yaşatırken ben bunu yok sayamaz, affedemezdim.
Bu mahallenin her bir köşesinde bizim anılarımız vardı, biz vardık, sadece ikimiz... Şimdi başkasının elinden tutacak, herkes onu eşi bilecek, ondan çocuğu olacaktı. Bana bir gün, ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız, diye şarkıyla gönderme yaptığı bu sokaklarda başkasıyla bir elmanın yarısı olacaktı. Benim de tutsaklığım bu sokak olacaktı işte...
Onca kaçıştan sonra ayağım takılmış ve yine olmak istemediğim bir anın içinde bulmuştum kendimi. Adımlarım durmamalıydı, bakışlarım değmemeliydi ama dayanamamıştım işte. Geldiği zamandan beridir onu tek gördüğüm için içimde bir şeyleri kabul etmek daha kolayken şimdi kaçtığım şeye tutulmuştum. Arkama dönüp kaçmalı ya da gözlerimi kaçırıp evime gitmeliydim. Peki bunu bile bile neden yapamıyordum? Neden beni geride bırakan adamı geride bırakamıyordum?
Yokuşun başındayken biraz daha aşağıda kalan ikiliye acıyla baktım. Ben bu Ertuğrul'u tanıyamazken kendi Ertuğrul'umu da içime gömemiyordum işte. Üzerine tepine tepine aşağıya itelesem de acılı sevda kuşum uçmasını beceriyordu. Başkasının nişanlısına farklı bir gözle bakmıyordum ya da art niyet beslemiyordum, ben sadece kendi Ertuğrul'umu özlüyordum. Zaten severken terk edilen her insan benim gibi ulaşamasa da böyle olmaz mıydı? Yanlışı yapan oyken eskide olan hislerimi bile yaşarken utanan, yanlış olduğunu düşünen bendim. Oysaki ben kara oğlanımı istiyordum sadece, bu adamı değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...