Bölüm Şarkıları: Oya & Bora ~Sevme Zamanı
Eylem Aktaş ~Fikrimin İnce GülüYorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 35: Ankara'nın Efesi
Ertuğrul'dan...
Tek bir bedende üç ayrı hayatı yaşamıştım yirmi dokuz yıllık yaşantımda. Cezaevine girdiğim güne kadar ki gençliğim ve Müjganlı yıllarım, cezaevindeki yedi yılım, cezaevinden çıkıp tekrardan Müjgan'a kavuştuğum bu zaman dilimi... Üçü de aynı bedenin yaşadıkları şeyler olsa da üçü de ayrı ruha sahipti.
Yirmi iki yaşıma kadar ki o süreçte liderliğimle, reis olmamla öne çıksam da aynı zamanda neşeli de bir oğlandım. Ağır bir kişiliğe sahibim diye içimi de soğutmamıştım. Sevgimi de doyasıya gösterirdim, neşemi de. Çevreme sevgimi, ilgimi, neşemi, mutluluğumu vermiştim. Fedakârlık ve aynı zamanda yoldaşlık etmiştim. Sonra bir eylül günü çıkagelmişti Müjgan.
Ah, Müjgan'ım, güzel yârim...
Gözüm ona çarptı çarpalı ondan ötesi de imkânsızdı benim için. Dengemi, benliğimi altüst etmiş de geçmişti. Öyle güzel mavi mavi bakmıştı ki maviye meftun olmuştum ben de. Onunla yeniden doğmuş, yeniden yaşamaya başlamıştım. Sevgim bedenimi de aşar olmuştu.
Hayat, pembe panjurlu bir evin içinden izlercesine huzurla geçerken bir gün her şey tersle düz olmuştu. Olmaz dediğim ne varsa beni bulmuştu. Hep kavga ettiğimiz insanların öleceğini, kalanların ise cezaevine gireceğini hiçbirimiz tahmin edemezdik. Yirmili yaşlardaki gençlerin hayatı aslında tam da o gün bitmişti.
Ölen öldüğüyle kalmış, kalan ise ölmediğini bin pişman.
Çok defa düşünmüştüm o cezaevine girmek yerine kavga yerinde ölsem ne olurdu, diye. Sırtıma saplanan çiviler deşseydi de ölseydim diye çok gece dua etmiştim. Hele bir de hücrelerde yoldaşlarımın çığlıklarını işittiğim vakitler kendimi öldürmek istemiştim. Fakat benim de elimi kolumu bağlayan bir gerçek vardı ve bu gerçek Müjgan'ın ta kendisiydi. Ölürsem ardımdan gelecek bir kız bırakmıştım ben. Bu yüzden de benden vazgeçsin ki arkamdan gelmesin istemiştim.
Birini severse ve yuva kurarsa ölü bir adamın peşinden gelmez diye düşünmüştüm. Onun sevgisi sorgulanmayacak kadar büyüktü ama sonuçta on iki yıl kalacak olsam da siyasi suçlardan girenleri öyle kolay çıkartmayacakları da bariz olan bir gerçekti. Ben yedinci yılımda şans eseri çıkmasaydım ya oradan ölüm çıkacaktı ya da ömrümce beni orada tutacaklardı. Kendimce fedakârlık yapmak istemiştim ama aşkı kendinden büyük Müjgan'ımı iyilik yapacağım derken daha çok yakmıştım.
Yine de o günlere döndüğümde delirecek biri olarak çok da farklı bir karar verebileceğimi düşünmüyordum. İnsanlar sıcacık evlerinde otururken ve önünde insanlar ölmüyorken bile hata yapabiliyordu, biz kulduk ve hata yapmak kanımızda vardı. Ben de onu yaktığımca yanmıştım ve ikimiz de bu aşkın yananı olmuştuk.
Fakat kara günler son bulmuş ve ben yeniden özgürlüğe kavuşmuştum. Ne yirmilerimin başındaki o neşeli oğlan olabiliyordum ne de cezaevindeki gibi ölü. Arafta kalakalmış gibi geçiyordu günlerim. Kâbuslar yüzünden gerçeklik algım bozulmuş nerede olduğumu bilemez hâle gelmiştim. İnsanların gözüne baktığımda ise sadece ölseydim diyebiliyordum. Acıyan gözler, kırık bakan ifadeler, hüzünlü mırıltılar ve daha nicesi.
Tekrardan bir eylül günü kavuştuğum Müjgan'ım ise hem öfkeli hem kırgın hem de suçlayıcıydı bana karşı. Bütün hislerinde de haklıydı. Gelip o an yüzüme bir tokat patlatsa, hırpalasa, küfürler etse de haklıydı. Ama o, beni yok saymak istemişti. Ne diyebilirdim ki, her daim olduğu gibi bunda da haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...