Bölüm Şarkıları: Neşet Ertaş ~Tatlı Dile Güler Yüzü
Neşet Ertaş ~Sen Benimsin Ben Seninim
Eylem Aktaş ~Hatırla SevgiliYorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 17: O Mesut Gece
2001 ~Kış Günü Çıkmazı~
Bir şeyleri biliyorken ve olacaklardan hiçbir türlü kaçınamayacağını biliyorken günleri ardı ardına geçirmek çok daha zor oluyordu. Bir şey olacaktı ve bu kaçınılmaz bir gerçekti. Fakat ne zaman olacağını bilmediğinden ellerin bağlı öylece tedirginlik içinde bekliyordun. Bir ihtimal olmaz diye umut etsen de olacağı da aşikârdı.
Nitekim kaçındığım şeyin ortasında yine kendimi bulmuştum. Bütün bir hafta görünmemek için sınıftan bile çıkmamış olsam da cuma günü okul çıkışı Kenan ile yine karşı karşıya gelmiştik. "Bugün müsait misin?" Sanki onunla olan dostluğumuz bozulmasın diye kaçtığımın farkında olarak lafı evirip çevirmeden istediği konuya getirmişti. O, arkasından oyunlar çevrilmeyi hak etmeyen birisiydi. Benden yana bir cevap bekliyorsa ben de bunu geciktirmeden verecektim. Bugün bizim için belki bir şeylerin bitişi, belki de bir şeylerin başlangıcı olacaktı ama öyle ya da böyle o soru işareti ortadan kalkacaktı.
"Müsaitim, bir planın mı var?" İstemsizce ses tonum bile değişmiş, mesafe taşır olmuştu. Elimde değildi. Belki Ertuğrul demeseydi böyle kendimi çeken taraf olmazdım ama aynı şekilde ansızın evlilik teklifi edeceğini bilsem çok daha kırıcı olabilirdim. Ya da belki şaşkınlıkla yine onu cevapsız bırakacak olabilirdim. O yüzden Ertuğrul'un öncesinde gelip hak iddia etmesine öfkeli olsam da biliyor olmak içimi daha çok rahatlatıyordu.
"Bugün akşam seni yemeğe davet etsem, gelir misin benimle?" Çok nadir zamanlarda benim yanımda çekinen birisi olarak konuşurdu ve şu an o anlardan birindeydik. "Tabii ki gelirim, konuşacak şeyler var belli ki?" Bilmiyormuş gibi davranmak özellikle benim için çok zordu. Çünkü kolay kolay ağzına yalan bulaştırmayan, içinden ne geçiyorsa konuşan birisi olduğumdan bilmiyormuş davranmak epey bir güçtü.
"O zaman akşam seni alırım öyle geçeriz olmaz mı?" Sesi hevesli çıksa da bunu söndürmek zorunda olduğumun bilincinde hareket etmek de bilmiyormuş gibi davranmak kadar zordu. "Yok, kendim gelsem çok daha iyi olur benim için. Malum el âlem hakkımda konuşmayı pek seviyor, ellerine bir koz daha vermemek daha iyi olur." Yüzündeki tebessüm solsa da kafasını onaylar biçimde salladı.
Ayaküstü edilen birkaç kelamın ardından eve doğru giderken arkamda omuzları düşmüş bir adam bıraktığımın farkındaydım. Fakat o hâlâ bir inanca tutunurken ileride meyhanesinin önünde duran Ertuğrul'un inancı bile elinde kalmamıştı sanki. Yüzümdeki hüzünlü ifadeyi yok edip hırslı bir şekilde bakıp umursamazca kafa selamı verdim ve hızla evime geçtim. Canını yakmak isterken ve onu tetikleyip bir şeyler yapsın diye uğraşırken bile daha çok canı yanan hep bendim. Onun gönlüne bir nokta kadar ateş düşse benim gönlümde yangına sebep oluyordu ama yapmadan da duramıyordum. Yedi yıl her gün ölmüştüm ve bir gün bile olsa acımı çeksin, beni anlasın istiyordum. O da çok çekmişti, cezaevine girip nasıl sorunsuz bir hayatı olacaktı? Anlıyordum onu ama yine de beni anlasın istiyordum, buna ihtiyacım vardı.
**
Dışarıda durmuş pencerenin ardından heyecandan eliyle oynayan adama hüzünlü bakışlar atıyordum. Kenan ile olmak belki de yapabileceğim en basit şeydi. Beni çok seviyordu, çok mutlu ederdi, gözünden sakınırdı ama işte aşk bu değildi! Planlarını alt üst eden, kriterlerini darmaduman eden, seni de senden eden bir şeydi. Ha, elimde olsun ya da olmasın ben yine Ertuğrul'u isterdim o da ayrı bir husustu. Çünkü ona olan aşkım, beni aşalı çok oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...