Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu ~Rakkas
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 34: Kına Gecesi
Dünya, iyiler ve kötülerin yön vermesiyle ilerler, günün sonunda birinin kazanmasıyla son bulurdu. Genelde kötülerin bu dünyada yanına kâr kaldığını ve varsa inançları öteki dünyada karşılığının bulacağını söylerlerdi. Veyahut kimisi de ilahi adaletin ölmeden de o kişileri bulacağını söylerdi.
İyiler mi kazanırdı yoksa kötüler mi bilemem ama ben bu dünyada doğru bildiklerim üzerinden yaşıyordum. Kimi zaman içimizi günahkar hisler doldururdu. Bu günahkar hisler, bazen haklılığımızdan bazense haksız olduğumuz için ortaya çıkardı. Canımız yanıyorsa yakmalıydık, ağlıyorsak ağlatmalıydık, menfaatimiz için ezip geçmeyi sorun etmemeliydik. İnsandık ve insan olmanın getirisi olarak hatasız da olamıyorduk. Bunları yaparken de kendimizi haklı buluyorduk.
Ben ise bunlardan kaçınmaya çalışıyordum. Onca yıllık yaşantımda elbette ki ben de birilerinin canını yakmışımdır, ağladığım için ağlamasını istemişimdir, yalanlar söylemişimdir ama işte bunu en az düzeyde tutmaya çalışıyordum. İyi bir insan olmak ve cenneti kazanmak için değil de olması gerekenin bu olduğunu düşündüğümden böyle olmaya çalışıyordum. Zira öteki türlüsü de iyilik beklediğim için iyilik yapmak olacaktı.
O gün her şeye rağmen geri adım atıp Akile teyze ile konuşmamın dönüşü ise iyilik olmuştu. Ben oraya sadece yuvama ve Ertuğrul'a artık zarar gelmesin diye gitmiştim. Gittiğimde ise içinde tuttuğu acılarla yanlışa meyilli bir kadınla denk düşmüştüm. Bu kadını da ilk önce kendisiyle barıştırmak istemiştim. Çünkü bir insan ilk önce kendisini severse geriye kalan şeyleri de sevmeye başlardı.
Zamanla kendisiyle barışacak ve sevmeyi öğreneceğini umuyordum. Ertuğrul ve Sümeyye'nin de mutluluğu için bu çok önemli bir husustu. O gün her şeye rağmen nişana gelmesi ve gelirken de bize hediye künye yaptırması sahiden de bizim için çok kıymetliydi. Ertuğrul'un gözlerinin içi parlamıştı bütün bir gün boyunca. Nişanın ardından ise ikisi bahçede konuşmaya başlamıştı. Bana anlattığından daha da derin şeyler anlattığını düşünüyordum. Sıkıca sarmıştı oğlunun ellerini ve o an af dilediğini anlayabilmiştim. Konuşurken bir an olsun yüzünden yaş eksik olmamıştı. Ertuğrul ise ciddi bir yüzle dinlemiş, anlayışla bakmış ve sonunda da kolları arasına çekmişti annesini. Küçükken ebeveynlerimiz bizi sararken büyüdüğümüzde bu sıra bize geçiyordu.
Bir şekilde o günü barışla sonlandırsalar da Ertuğrul öfkeyle çıktığı o eve dönmemekte kararlıydı. Annesi ikna etmek için çabalamış olsa da kelamları pek bir anlam ifade etmemişti. Ben ise benim evimde kalmasını düşünsem de laf söz olmasın diye bunu da kabul etmemişti. Ne kadar nişanlanmış olsak da laf söz edecek olanlarla uğraşmamı istememiş, ben de ses etmemiştim.
Biz de bu yüzden evimizi hazırlamaya başlamıştık. Bu süreçte koltukta yatıyor olsa bile sanki ömrü boyunca en güzel uykularını çekmişçesine mutluydu. Bir yandan ağustosta olacak olan düğün için hazırlıklar başlamıştı, bir yandan da o güne kadar hazır olması için evi düzmeye başlamıştık.
Sonunda gelen kamyonla birlikte bahçenin girişinde elim, belimde oraya doğru bakıyordum. Bundan yıllar önce bir kamyonla İzmir'den Ankara'ya gelmiş ve bütün hayatım tepetaklak olmuşken şimdi gelen kamyonla yeniden düze çıkıyordum.
O gün kafamı çevirip baktığımda gördüğüm o kara gözlerle zaten başıma bir şeylerin geleceğini hissetmiştim. O gözler bana böyle büyük bir yoğunlukla bakarken sağ çıkamayacağım öyle belliydi ki. Zaten başka türlüsü de düşünüp bakınca anlamsız geliyordu. Heyecanla bana yardımcı olmaya çalışması, konuşmak isterken saçmalamaları, gözlerime bakınca nefesinin tekleyişini dünmüş gibi hâlâ hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...