4. Bölüm 🍂

15.6K 869 248
                                    

Bölüm Şarkısı: Erol Evgin ~Söyle Canım

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 4: Güvercin Hüznü

2000 ~Uzaklara Gizlenmiş Bakışlı Bir Sonbahar Günü ~

"Vaktiyle gölgesinde dinlendiğimiz çınar,
Eski mahalle, vakıf çeşme, bakımsız cami,
Sakın zannetmeyin sizi garipsediğimi,
Bir güvercin hüznünde susan geçmiş zamanlar!

Affedin beni daldığım oluyorsa eğer,
Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler."

Dalgın gözlerimin saplandığı noktalardan kanata kanata çıkarmış ve epeydir bir vakit yanımda duran adama çevirmiştim. Özellikle o çıktığından beridir, yani tam bir haftadır normalde olduğumdan bile çok daha fazla dalgındım. Aklım da kalbim de yerini boşluğa bırakmıştı sanki.

"Demiş Cahit Sıtkı Tarancı. Ne de sana uygun değil mi Müjgan? Şu parka yakın köşedeki o heybetli çınar ağacı, yollarını arşınladığın sokaklar, onunla birlikte sevdiğin ve her şeye rağmen vazgeçmediğin bu mahalle... Hepsi senin onunla birleşiminden ibaretti ve o gidince sen bunlara bile dalgın gözlerle bakmak dışında hiçbir şey yapmadın. Hep gördüm canının yandığını, ruhunun acı çektiğini ama onun dönüşü bu kadar mı öldürüyor seni?" Daha konuşmanın başında istemsizce dolan gözlerimle Kenan'ın grimsi mavilikte olan gözlerine baktım. Ne zaman konu eskiler ve benim acım olsa gözünün akı kanlanırdı. Bilirdim ki benim acıma benim kadar tasalanırdı. Hele ki sebebinin Ertuğrul olması onu daha da üzer ve bir o kadar da sinir ederdi.

Biz onunla üniversite zamanı tanışmıştık. Ben düşünmesem de Ertuğrul her defasında onun beni sevdiğini iddia ederdi. Gerçekten baştan beridir olduğu için miydi yoksa kendini gerçekleştiren kehanetten kaynaklı mıdır bilmem ama bir gün sahiden de bana aşık olmuştu. Hayatımda Ertuğrul varken çekmişti kendini bir el gibi. Zaten aksi de mümkün olamazdı. Fakat o alenen gelip bir şey demediği için ben de ondan uzaklaşmaya bir sebep bulamıyordum. Sonra benim kıyametim olarak adlandırdığım olay olmuş ve Ertuğrul hapse girmişti. Yanlış anlaşılmasın o vakitlerde pusuya yatmış bir aslan gibi bekleyip Ertuğrul gidince de yakama yapışmamıştı. Yalnızca sığınacak bir liman, ağlanacak bir omuz olmayı tercih etmişti. Fakat onun hisleri artık gözlerinden taştığından mütevellit kötü günümün arkasına sığınıp ona da açık bir kapı bırakmamıştım. Arkadaş hislerle o çizginin üzerinden bir adım bile yana kaymamıştık.

Onun ve diğerlerinin de zorlamalarıyla o üniversiteyi bitirip atandığımda ben buradayken onun tayini başka yere çıkmıştı. Yine de hafta sonları veyahut tatillerde ilk geldiği kişi ben olmuştum. Her şeye rağmen sevgime ve acıma değer verdiğinden bir an olsun sevgisinden bahsetmemişti. Ta ki Ertuğrul'un benden vazgeçtiğini öğrendiğimiz vakte kadar. O vakitten kısa bir süre sonra bütün hislerini dile getirmişti. İçinde ne var ne yok hepsi gönlünden taşıp bana ulaşmıştı. Ama ben iflah olmaz aptal bir aşık olduğumdan Ertuğrul benden vazgeçse de ben ondan geçememiştim. Diyordum ya ben Ertuğrul'dan vazgeçmiştim ama ona olan sevdamdan vazgeçemiyordum. Çünkü benim sevdiğim ile şu anki adamın birbirine benzer yanı bile yoktu. Ben ilk günden beridir elimi tutan ve bana hissetmediğim baba şefkatini veren oğlana gönlümü vermiştim, Dünya tersine dönse de bunu ondan alamazdım.

Onu reddetmiş olmama rağmen belki biraz da araya soktuğu torpillerle bizim okulda işe başlamıştı. Ben nasıl Ertuğrul'un sevdasından vazgeçemiyorsam o da benden vazgeçemiyordu. Kızamıyordum ona. Etlerimi lime lime eden bu acıya rağmen ben sevdamdan vazgeçmiyorsam o nasıl geçebilecekti ki? Aramızda konuşup çizgilerimden bahsettiğimde her şeye rağmen dostluğumu kaybetmek istemediğini dile getirince ben de artık bu duruma diretememiştim. Geçmiş beynim de yaşamaya devam ediyordu ama izleri silikleşirken eskide kalan o insanları bir çırpıda hayatımdan çıkaramıyordum işte. Elimde değildi ki.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin