26. Bölüm 🍂

5.9K 461 226
                                    

Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu ~Olmaz Olsun
Eylem Aktaş ~Yarim Şimdi Neredesin

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 26: Ankara'ya Deniz Gelmiş

2001 ~Mutluluğun Geçmişe Düğümlü Olduğu Bir İlkbahar Günü~

Ben bir çift kara göze ömrümü düğüm etmiştim. O hüzünle dalgalanırken kıyıya vurduğunda yara alan ben olmuştum. Gözünden yaş aksa gözü çıkan ise yine ben olmuştum. Mutlulukla parıldadığında yeni bayramlığına sabah ulaşmış ve bu yüzden etrafta mutlulukla gezen o çocuk da bendim. O gözler ne hissederse bin fazlası bende yankı buluyordu. Ve o şimdi gözlerimin içine küçük bir çocuğun heyecanıyla bakarken ben yine ondan çok daha fazla mutluydum.

Kocaman cüssesine rağmen kıpır kıpır yerinde duramayan hâliyle elimden tutmuş beni her zamanki parkımıza getirmişti. Eve direkt geçeriz diye düşünsem de arabayı girişin karşı yoluna park etmişti ve parka getirmişti beni. Yorulmuş olsam da bunu sorun etmemiştim çünkü onun hevesle bir şeyler yapıyor olması enerjiyle dolmama sebep oluyordu. Varsın o mutlu olsun ben yorgunluktan yerde bile sürünür ama yine de sesimi çıkarmazdım.

Park, güzel havaya rağmen tek tük insanı misafir ediyordu. Bu yüzden her zaman oturduğumuz bankta da kimse oturmuyordu. Fakat üzerinde açılmamış çekirdek paketi ve iki kola duruyordu. Kaşlarım çatılmış bir şekilde bunu umursamadan oturan Ertuğrul'a bakmıştım. "Birisi yerini kaptırmamak için koymuş olmalı. Kalk da yandakine gidelim." dedim onun bu rahatlığına anlam veremeyerek.

"Yavrum sıkıntı yok, bizimkiler bıraktı bunları. Ben gelmeden önce çocukların numarasını almıştım yola çıktığımızda da geliyoruz bırakın oraya, dedim." Rahatlığının sebebi anlaşılmıştı. Hâlâ yirmilerindeki Ertuğrul gibi aynı anda bir sürü işi organize ediyordu. İpler onun elinde olmadıkça huzursuz hisseden bir yapısı vardı. Fakat buna rağmen ipleri benim elime bırakmaktan da zerre miskal gocunmazdı. İlişkide huzurlu hissedebileyim diye elinden gelen her şeyin fazlasını yapıyordu.

Çekirdek paketini açarken gördüğüm markayla gülümsedim. "Hatırlıyor musun ilk sevgili olduğumuz zamanlar buraya geldiğimizde ben bu çekirdeği çok seviyorum diye her gelişinde alırdın. Hatta bir dönem cebinde bile biriktirip beni gördükçe elime verirdin çitleyeyim diye." Kıkır kıkır keyifle gülerken o da gülümseyen bir yüzle bana dönmüştü. "Hatırlamaz olur muyum? Her bir anımız ilk günkü gibi beynimin içinde yerini aldı." Elimi kaldırıp hafifçe yanağını sevdim. "Ben de hiç unutmuyorum, hâlâ ilk günkü gibi her şey." Sanki başımıza yedi yıllık bir felâket gelmemiş gibi kaldığımız yerden devam ediyorduk. Bilhassa etmek zorundaydık. O günlere takılı kaldığımız müddetçe iyileşemezdik.

Çekirdek çitlerken bir yandan da kaydıraktan kayan üç küçük çocuğa bakıyorduk. Biri tatlı bir şekilde kumların üstüne düştüğünde ikimiz de aynı anda gülmeye başlamıştık. "Bir gün böyle bizim çocuğumuz da kendi kendine kayarken totosunun üstüne düşüverir." dedi keyiften dört köşe olmuş bir şekilde. Çocuğumuzun hayalini kurmak bile onu mest ediyordu.

"Ay Ertuğrul sana hiç güvenmiyorum Sümeyye gibi bunu da parka bırakırsın alıp da başkası büyütsün diye. Ya da belki Sümeyye'yi küçükken ittiğin gibi çocuğu da kaydırağın tepesinden itersin. Kızın çenesinde senin yüzünden iz var be adam!" Dehşetle bana döndü. "Yavrum ne alakası var ya? O zaman ben de çocuktum kayamayınca cesaret vermek istedim." dedi çocuksu bir şekilde kaşlarını çatıp kendini açıklarken.

"Kızın çenesini yarmışsın cesaret vermeye bak!" dediğimde gözlerini kısarak bana döndü. "Ne yapayım canım o da kenarlardan tutsaydı elini kaldırıp bağırmak yerine." Bir de ne güzel kendini aklıyordu ya! "Hem o kardeş bir şey olmaz ona, bu benim çocuğum olacak gözümden sakınırım onu." Kardeş olarak yine başına gelenleri kabul etmek zorunda kalmıştı Sümeyye, resmen her zaman diliminde kardeş terörüne gidiyordu garibim.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin