Bölüm Şarkısı: Ozan Manas ~Boşadık Aşkı
Kafanızın karışmaması için birkaç açıklama yapayım. Kitabın güncel tarihi 2000, geçmiş zamanları 1991-1993 kısımları. 2000 yılı kahraman bakış açısı, 1991 yılı ilahi bakış açısıyla anlatılıyor. 2000 yılları daha ağır ilerlerken 1991 yılı ve sonrası daha seri olacak ki güncel tarihine ulaşabilelim ve olayı çözelim diye. Şimdilik açıklamam bu kadar, aklınıza takılan bir şey olursa sorabilirsiniz.
Bölüm 2: Bal Böceği
2000 ~Gözlerin Tekrardan Kavuştuğu ve Acılı Kelamlarda Saklı Bir Sonbahar Günü~
Ben bir çift kara gözün uğrunda mezara konmadan öldüğüm vakit hayatın sillesini yemiştim.
Yolunu gözlediğimin bu zamana değmeyişine yanmıştım.
Düşünüyordum, uğrunda yolları yakıp yıktığım adamın nasıl olur da beni düşünmeden hiç edişine anlam vermeye çalışıyordum. Ömründe beş senesi kalsa bir an olsun düşünmeden bana verecek olan o oğlanın nasıl olur da benim canımı almaktan gocunmadığını düşünüyordum. Düşünüyordum düşünmesine ama bir anlam veremiyordum.
Yıllar evvel gözlerim ona değsin diye çırpınan bir gençken şimdi gözüm ona değdiği için kan ağlıyordu sanki. Çok beklemiştim, çok gözlemiştim yolunu. Hatta öyle ki çıktığı yolda beni bulsun diye bir adım bile yerimden oynamamıştım. Fakat o ters istikamete giderken benim olduğum yerde kalmam bir şey ifade etmezdi ki...
Saniyeler içinde çok şey düşünmüştüm. Yanından geçip gitmeli miydim yoksa bir çift kelam etmeli miydim bilmiyordum. Dudaklarım aralandığında ona ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki. İsyan mı ederdim, hesap mı sorardım, öfkeyle ve hasretle yüzüne bir tokat mı savururdum? Bilmiyordum, hiç bilmiyordum. Fakat bildiğim bir şey varsa o da ona sarılıp sığınamayacağımdı. Çünkü sarılacak samimiyetimizi yıllar bir çırpıda alıp kendisiyle birlikte götürüp silmiş ve yok etmişti. Bana da ardından hasretli gözlerle bakmak kalmıştı.
Bu yüzden en tasasız olacak eylemi yerine getirmek istedim. Bir çift kelamı birbirimize düşman kılıp yanından bir yabancı gibi süzülüp gidecektim. En azından benim düşüncem bu yöndeydi. Fakat o benimle aynı düşünüyor olmamalıydı ki sesini işitmek zorunda kalmıştım. "Geldim." dedi. O dedi, ben öldüm sanki. O sesi bir kerecik duymak için her gün ölürken duyduğum için öleceğimi hiç tahmin edemezdim.
"Ne yapayım, ne dememi bekliyorsun?" dedim aksi bir ses tonuyla. Hâlâ aramızda hatrı sayılır bir mesafe olsa da dalgalı kara gözlerine yakından bakıyor gibi hissediyordum. Ne de heybetli olmuştu. Ses tonu bile öyle sertleşmiş ve davudi bir sese evrilmişti ki. Her daim kendine çeken bir ses tonu olsa da bu bambaşkaydı. Sesi oturmuştu, görüntüsü oturmuştu, yaşı oturmuştu. Ve bunlar olurken ben onun yamacında bile yerimi alamamıştım. Herkesi yanına alan, kendini esirgemeyen o adam beni kapının ardında bırakmıştı. Peki o hâlde niye en başta beni kendine aşık etmek için bu kadar uğraşmıştı? Buna değmeyeceksem neden bizi bu hâle getirmişti?
"Bir hoş geldini bana çok mu göreceksin?" Hakkıymış gibi bir de öyle buruk çıkıyordu ki sesi, bu beni daha da çileden çıkarıyordu. "İyi, hoş geldin! Fakat bir daha seni uyaranlara rağmen aynı hatayı yapma; çünkü bu defa ardını hesapsızca bekleyen bir aptal yok, evleneceğin birisi var!" Bunu söylemekten yıllarca kaçınsam da gerçeği yüzüme yine kendim vurmuştum. Benim yolunu gözlediğim adam artık başkasının yâri olmuştu ve o gün ben de onun yolunu gözlemeyi bırakıp sevgimi de alıp bir tabutun içine koymuştum. O vakitten sonra sevgi neydi bilmez olmuştum. Onunla birlikte sevgimi de öldürmüştüm ben. Sevginin bir hançer olup kalbimi delik deşik ettiği gün buna kimsenin değmeyeceğini de öğrenmiş olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...