Bölüm Şarkıları: Selda Bağcan ~Sürgün
Eylem Aktaş ~ Bir Fırtına Tuttu BiziYorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 19: Kavuşmalar Mahşere Kaldı
2001 ~Yaraların Ortaya Çıktığı Bir Kış Günü ~
Göğsüm bir yangın yeriyken ben o gün oradan, o kolların arasından nasıl çıkmıştım bilmiyordum. Nasıl çıkmış, nasıl yürüyebilmiş, nasıl nefes almıştım bilmiyordum! Daha da ölmem dediğim yerlerden yara alıp da ölmüştüm ben o an. Dengem şaşmış, yolum çökmüştü.
Çok kızmıştım ona. Öyle çok kızmıştım ki benim adıma kararlar vermesine... Yine de sığındığım liman onun göğsü olmuştu. Çünkü ona sığınmazsam kime sığınacağımı bile bilmiyordum.
Esasen ona kızdığım kadar hak verdiğim noktalar da vardı. Herkesin acıyı yaşayışı ve buna verdiği tepkiler çok ayrıydı. Ben kalan olduğumdan ve onu çok sevdiğimden beklemekten gocunmamıştım ama tam tersi olduğu vakit ne yapardım ben de bilmiyordum. Yoluna bakması için bu defa da vazgeçen belki ben olurdum? Bilemezdik, başına gelmeyince bir insanın ne dese yalan, ne dese eksik kalırdı. O, benim için nasıl vazgeçmeyi doğru bulup kendine eziyet çektirdiyse ben de bekleyerek ömrümü yoluna heba etmiştim. Herkes tercihlerinin bedelini ödemişti, bu yüzden ona hesap soramazdım. Beklemeyi ben tercih etmiştim, bırakmayı da o! Ne bekledim diye bana hesap sorulabilirdi ne de beni bıraktı diye ona. Üstelik sahiden de akıl sağlığı yerinde olmayan bir adam vardı karşımda. O iyi değildi, hem de hiç! Hayallerinde yaşayan, gerçeklik algısından kopan, uyuyamayan, dört duvar arasında her gün ölüm savaşı veren birisiydi. Kim ona doğru bir karar vermedi diye suçlayabilirdi ki? İnsanlar en sağlam kafayla olduğu vakitler bile yanlış kararlar verirken ondan doğruyu beklemek asıl mucizevi olay olurdu. Artık ona kızmıyordum ama kendimce kaçıyordum. Onun yaşadığı şeyleri ben kaldıramıyordum. Kaldıramadığım için de okuldan izin almış kendimi eve kapatmıştım.
Kanepede uzanmış tavanı boş gözlerle izlerken telefonumun çalışıyla istemsizce irkilmiştim. Sessizliğe alışan bedenim bunu bir tehlike zannetmişti kendince. Yerimde doğrulup sehpaya bıraktığım siyah tuşlu telefonumu elime almıştım. Arayanın Sümeyye olması kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Onun da benden bir şeyler saklaması zoruma gitse de yapabileceği başka bir şey olmadığının da farkındaydım. Nişan olayı olmasa ve o kızı ertesi gün evlendirseler Ertuğrul dört duvar arasında hiçbir şey yapamazdı. Bir şekilde kendince oyalamıştı durumu. Bu konuda dışarıya itelendiğimi fark ettiğim o an zoruma gitmiş olsa da günlerce yatıp düşündüğümde esasen niyetini de anlamıştım. Daha ilk aylarda beni görmekten vazgeçmiş ve yanıma gelme demiş birisiydi o. Buna rağmen inatla direnişimi kendince önlemek ve ondan soğumam için bilhassa bana söyletmemişti olanları. Bir yanım kızıyor, bir yanım da istemsizce hak veriyordu ona. Çünkü bu noktada kendimi yerine koyuyordum. Öleceğini düşünen birisinin, ölümü sevdiğini yakmasın diye kendinden vazgeçişti onunkisi. Baştan sona fedakârlıktan ibaret olan Ertuğrul'un, son günlerini benimle geçirmek yerine benim yoluma bakmam için verdiği o keskin karardı. Kızmak bile gelmiyordu içimden. Karşımda öleceğini söyleyen ve son dileği olan bir adama nasıl kızabilirdim ki?
"Efendim Sümeyye?" Sesim, uzun süre konuşmamamın etkisiyle çatallı çıkmıştı. "Hemen konuya giriyorum canım. Evden çıkmadan önce çay demliyordum ama telefon çalıp acilen okula gelince onu kapattım mı kapatmadım mı bilmiyorum, aklımdan tamamen çıkmış. Senden ricam işin yoksa bir bakıversen. Yedek anahtar biliyorsundur saksının altında." demişti alelacele bir şekilde. "Ertuğrul..." demiş ama devam edememiştim. "Abim artık dükkanı açıyor ya, yoktur evde merak etme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...