37. Bölüm 🍂

1.6K 219 96
                                    

Bölüm Şarkısı: Nilüfer~ Son Arzum

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 37: Son Arzum, İlk Sevdam

Zamanın eli değmediği, hayatın sillesini yemediğimiz o vakitlerin birinde hayalini kurduğumuz şeylere sonunda kavuşmuş olmanın tamamlanmışlığı vardı üzerimizde.

Onu ilk gördüğümde sonum ve sonsuzluğum olacağını biliyordum ama soluğumu keseceğini hiç tahmin edememiştim. O cezaevine girdiğinde benim yedi yıl soluğum kesilmişti. Ölsem yeridir demiştim, ölüm bile çok görülmüştü.

Ta ki onu tekrardan karşımda görene kadar ben bir yaşayan ölüden ibarettim. Onu gördüğüm gün yeniden nefes almaya başlamıştım. Yedi yıl benden esirgenen o soluğa yeniden kavuşma şansına erişmiştim.

Değişmişti, değişmiştim, dönem bile değişmişti yahu! Doksanlarda tanımış, doksanlarda yitirmiş ve iki binlerin başında ona yeniden kavuşmuştum. Döneme ait çoğu şeyler eskimişti bile. Yazı yazdığımız duvar boyanmış, binalar yıkılmış ve katları arttırarak yenileri yapılmış, yeni şarkılar çıkmış, arabalar değişmiş ve hatta telefonumuz bile olmuştu. Hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştı. Sevgim bile! O yokken bile onu seviyorken şimdi yanımdayken katlana katlana artmıştı.

Ona kavuştuğumda bile aslında kavuşamadığımı düşündüğüm günlerden bu günlere gelebilmiştik. Bir el olacak diye korktuğum geceleri, onunla uyuduğum geceler üstünü örtüyordu artık. Korkularımı dindirmiş ve yerini kendisiyle sarmalamıştı.

Körpe gençlerken kurduğumuz hayaller eksik kalmış olsa da şimdi tamama erdirebilmiştik. Yedi yıl mezarda gömülü kalmış da yedi yılın ardından yeniden uyanıp yine ilk birbirimizi bulmuş gibiydik. Evet, birbirimizin mezuniyetinde olamamıştık ve yine evet, daha erken yaşta hayalini kurduğumuz şeylere kavuşamamıştık ama derler ya geç olsun da güç olmasın diye, işte ben de buna sığınıyordum. Bizim için geç ve güç olmuş olsa da olmuştu işte! Kolay şeyler yaşamamıştık. Olmaz denileni oldurmuş bile olabilirdik.

Gözlerimi açıyordum ve gülümseyerek beni izlediğini görüyordum. Gözlerimi yummadan önce bana aşkla baktığını görüyordum. Ellerimiz ayrılmıyor, birbirimizi öpmeden duramıyorduk. Şarkılar, şiirler evimizden eksik olmuyordu. Kahkahalarımız bahçemize kadar taşıyordu. Bazen olgun bir edayla sohbetler ediyor, geçmişi yad ediyorduk bazenleri de küçük bir çocuk gibi evde oyunlar bile oynuyorduk. İşte o vakitler ben bu evin içindeki hallerimizi hayal etmiştim ve geç de olsa buna kavuşabilmiştim.

Bedeninde hiç geçmeyecek izler vardı, anılarımızda kara bir odacık vardı, geçmişi silemeyecektik de bu doğru ama o yaşananların biraz gerisinde de yine bizim aşkla dolu anlarımız vardı. Kötüye takılı kalıp güzel geleceğimizi de katletmekten bu yüzden geri duruyorduk. O vardı, ben vardım, aşk vardı o hâlde ne diye acı çekmeliydik ki? Biz de her şeye rağmen sırf bu yüzden mutluyduk!

"Anladım ki gönül çuvalımdaki kelimeler sana yetmez. Oysa gönlüm güzel olmazsa bahçemde bir gül dahi bitmez, ey sevgili, senin “aşk’ın daim olsun. Benim yaram olsa da fark etmez!" Şems Tebrizi'ye ait sözleri işitirken arkamda dudakları kıvrılmış bir şekilde bana bakan adama dönmüştüm.

Ona bakışımla birlikte üzerindeki gömleği iliklemeden bırakıp öylece aşkın esiri olarak ama bir o kadar da çapkın bir ifadeyle bana bakmaya başlamıştı. Dudaklarımdan tek bir kelam dökülmeden aheste aheste ona doğru adımlamaya başlamıştım. Karşısına geçtiğimde ise ona bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım.

İliklenmemiş gömleğinin arasından ellerim sıyrılarak göğsünün üzerine yuva kurmuştu. Gözlerim, onun gözlerinden bir an olsun ayrılmazken kimi zaman parmağımın ucuyla kimi zamansa avucumla göğsünü okşuyordum. "Ne yara ne dava; artık sadece yâr, yâren. Seni severken ise yalnızca şifan olacağım, severken birbirimize yara verdiğimiz günler bu eve girmeden önce kapıda kaldı çoktan." Konuşurken gözleri, dudaklarımla gözlerim arasında mekik dokuyordu.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin