Bölüm Şarkısı: Neşet Ertaş ~Hüdayda
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 6: Şarkılarda Kavuşmalar
2000 ~Buruk Kahkahaların Sığınağında Bir Sonbahar Günü ~
Hayat, bana bir çocuğun kahkahalarında şifa bulmayı öğretmişti. Hayatımın alt üst olduğunda ve benim de çaresizce altında kaldığım günlerin birinde inatla hayata tutunmuş, öğretmen olmuştum. O çiçeği burnunda öğretmenliğimle bacaklarım titreye titreye ilk görevime gitmiştim. Hayallerim vardı ve bu başıma gelenlerden çok da farklıydı yaşamak istediklerim. Mesela sınavdan çıktığım ilk vakit kendimi sevdiğim adamın kollarında bulacaktım. Tıpkı üniversite sınavından çıktıktan sonra ve sonuçların açıklandığı günkü gibi sarıp sarmalanacaktım. Sonra atandığımı öğrendiğimde bir köşede içli gözyaşları dökmek yerine zıplaya zıplaya yine onun etrafında gezinecektim. Başardım, diyecektim. O da her zaman ki gibi, ben zaten biliyordum ki, sen boşuna kendini strese soktun Bal Böceği'm, diyecekti. Bunu duyduğum vakit ise yine nazlana nazlana söz süzecek ve heyecandan yanaklarımın allanışını gülümseyerek izleyen yüze bakacaktım.
Sonra günü geldiğinde ben içten içe istesem de gelme diyerek reddedecektim ama Ertuğrul'un inatçı huyu yine devreye girecek ve o beni ilk görev yerine götürecekti. Ve biliyordum ki çıkışa kadar beni bekleyecek, çıktığımda da her şeyin başlangıç noktası olan arabada bana uzun uzun sarılacaktı. Ben öğrencilerle ne yaşasam anlatacaktım ve o da kara gözlerini üzerimden ayırmadan keyiflice dinleyecekti beni. Belki de bu vakte kadar evlenmiş bile olabilirdik. Bizim hayatımız böyleydi. Mutluyduk, huzurluyduk, biz bize yetecek kadardık ama onun dava aşkı benim aşkımdan ağır bastığı için ben de böyle kalakalmıştım.
Şimdi ise o tutunduğum dal olan çocuklar için iki haftaya bir düzenli hâle getirdiğimiz o buluşmayı gerçekleştiriyorduk. Genelde büyük bir terslik çıkmazsa bu mahalledeki ilk görev zamanımdan beridir aileleri ikna etmiş ve her iki haftaya bir pazar buluşmalar yapmaya çalışmıştık. Bunun için de Emin amcanın kahvehanesini kullanıyorduk. Bu teklif de sağ olsun ondan gelmişti. Her pazarları ailelerin çocuklarıyla iletişimi daha da çok artsın ve onlara da keyifli zamanlar olsun diye burada bir etkinlik düzenliyordum. Maddi imkânı olduğunu bildiğim aileler birlikte çocuklarıyla yiyecek şeyler yaparak getiriyordu. Olmayanları ise mahcup etmemek için burayı süslemeleri için aileleriyle çizim görevi veriyordum.
Erken gelip buraları büyük bir hevesle birlikte çocuklarla hazırlıyorduk. Hatta bu sürece öyle çok alışmışlardı ki sık sık aileler de kafaları dağılsın diye bize eşlik eder olmuşlardı. O günleri kahvehane olarak kullandırtmıyordu Emin amca. Hiç çocuğu olmamış olan bu adam, mahallenin çocuklarını kendi çocuğu bildiğinden bu günü sadece onlara ayırırdı. İşin tuhaf tarafı kahvehaneyi ikinci evi belleyen adamlar okey oynamak yerine köşeye oturup keyifle bizi izlemeyi tercih ediyordu. Bazen çocukların isteğiyle eşlik bile ediyorlardı.
Emin amcaya çok şey borçluydum. Beni de annemi de bir karanlığın içinden çekip çıkarmıştı. Hele ki anneme yaşayamadığı o güzel günleri altın tepside sunmuştu. Her şey rayından çıkıp bir bilinmeze yuvarlanırken tutmuştu elimizi. Babam, nasıl ki annemin hayatını cehenneme çevirdiyse Emin amca onu o azaptan kurtarıp cennetin kapılarını aralamıştı. Ve işte günün sonunda onlar evlenmişti. Yine de annem bu bunalım sürecim yüzünden sık sık gelip bende kalıyordu. Hele ki hafta sonları tek başıma kalır da kendi kendime deliririm diye özellikle kalıyordu. Oysaki zaten gündüzünü işte geçiyordu, kendine böyle bir tasa edinmek zorunda değildi. Fakat onun da niyeti varlığının o evde olduğunu bilmemi istediğiydi. O gün sonlandığında kapım çalacak ve o gelecekti, bu yüzdendir ki kendimi bir çukura atmayayım diye uğraşıyordu. Hele ki Ertuğrul geldiğinden beridir kendi evine daha az gitmeye başlamıştı. Bu durum beni mahcup ediyordu. Kocaman kadındım ve onun sonunda huzuru bulduğu o evliliğe gölge düşürmek istemiyordum. Oysaki Emin amca bu konuda annemden bile istekliydi. Elinde olsa beni evlerine alacak ve üç yaşında bir çocukmuşum gibi ilgilenecekti. Hakkını ödeyemezdim gerçekten de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...