9. Bölüm 🍂

10.7K 694 204
                                    

Bölüm Şarkıları: Sezen Aksu~ Yalnızca Sitem
Sezen Aksu ~Olmaz Olsun

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 9: Yalnızca Sitem

2000 ~Sırların Kilidinin Açıldığı Bir Sonbahar Günü ~

"Zannetme bir gün geri dönmek değil niyetim ah
Hasrete teslim oldum asla gelmeyeceğim
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın

Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar, ne itiraf bu yalnızca sitem..."

Radyodan işittiğim şarkıyla yüzümde içli bir tebessüm oluşurken gözümden de istemsizce birkaç damla yaş dökülmüştü. Alışıyordum galiba bu duruma. Onun yokluğuna yıllarca alışmam gerekirken ben çıktığı vakitten itibaren bu yokluğa kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Tam da bu noktada Sezen Aksu'nun söylediği sözlerin durumuma nasıl da uygun olduğunun acısı bir tebessüme yol açmıştı yüzümde.

Geri dönmek değildi niyetim ya da Akasya'dan ayırıp beni gör, benimle ol değildi. Benim ondan bir beklentim yoktu. Ben artık onu bile beklemiyordum, nasıl bir beklentim olabilirdi ki? Ömrümün sonuna kadar bu yangınla yaşayıp gidecektim yalnızca. O beni sahiden de çok sevmişti. Zaten bu kadar çok sevdiği için ben yoluma bakamıyordum. O vakitler sevdasından bir nebze olsun şüpheye düşsem şimdi yoluma bakmak kolay olurdu. Beni öyle çok sevmişti ki bir daha kimsenin beni o kadar çok sevemeyeceğini görmüştüm ve ben de onu o kadar çok sevmiştim ki bir daha hiç kimseyi onun gibi sevemeyeceğimi görmüştüm. İşin tuhaf yanıysa ne bir daha o beni eski Ertuğrul gibi sevebilirdi ne de ben onu eski Ertuğrul'u sevdiğim gibi...

Ona gidemezdim, o da bana gelemezdi zaten. Nitekim böyle bir inanca da hiçbir zaman tutunmamıştım. O bir gün bana gelir diye onun yolunu gözlüyor da değildim. O istediği gibi yoluna bakabilirdi ama ben bağrımda onun acısını taşırken birinin yarası olmayı göze alamıyordum. Yandığım gibi bir başkasını da yakamazdım.

Art bir niyetle bakmıyor, farklı düşler kurmuyordum ona karşı. Ben sadece gençlik aşkımızda takılı kalmış biriydim, şimdi ise ona bakınca sadece durumumuza ve onun bu hâline içim acıyordu. Zaten o da bana ne zaman baksa ona acıdığımı sandığı için canı yanıyordu. Koskoca Ankara Bebesi, herkesin Ertuğrul Reis'i acınacak hâldeydi onun gözünde!

Onun bana bakarken çektiği acıyı gördüğüm için benim de canım yanıyordu. Ona geçmişin güzel günlerini mi hatırlatıyordum ya da hapise düştüğü vakitleri mi anımsatıyordum bilmiyordum. Özellikle aynı ortama girmemek, göz göze gelmemek için kaçınsam da denk düştüğümüz vakit acıdan ibaret o gözleri görüyordum. Bazen soğuktu, ölü gibi... Ama bazenleri çok daha fenaydı. Gözleri kan ağlıyordu, bana bakarak her gün bir kez daha ölüyor gibi oluyordu. Gözlerinde her defasında kaç ceset gördüğümü artık ben bile sayamıyordum. Bu yüzden daha da çok kaçıyordum ondan.

O kendine yeni bir hayat hakkı bulmuştu. Dilerim ki bu hayattan mutlu olabilseydi. Sarsaydı Akasya onun yaralarını. Hatta benden bile çok sevseydi de Akasya'yı bir daha kendi başına böyle işler açmasaydı. Ben de kendi yağımda kavrulur giderdim, başka bir arzum çok uzun süredir bu hayata karşı yoktu.

Sadece... Sadece biraz sitem... Beni yakışına, kendini öldürüşüne yalnızca sitem.

Çok nadir tüttürdüğüm sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirirken çayı masaya geri bırakmıştım. "Aptal, aptal Ertuğrul! Senden daha aptalı varsa o da benim. Kimseyi yerine koyamadığım gibi yılları senin için sayıp sensizliğimle kaldım. Aptal Müjgan! Öyle aptalsın ki seni harcamaktan korkmayan bir adam uğruna bir de sen yıllarını harcadın." Sertçe daha yarısına kadar içtiğim sigarayı çayın içine attım.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin