29. Bölüm 🍂

4.5K 426 143
                                    

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 29: Hikâyesi Yeniden Başlayanlar

~2001~

Sevdanın boynunu bükmüşler, kökünü kurutmuşlar, solup gitmeye mecbur bırakmışlardı. Ta ki yeniden sevdalısını görene ve kavuşuna kadar...

Yıllar devrilirdi ve hatta o yılların altında kalabilirdik. Gözyaşımız kururdu uğrunda, gönül bir ateşin içine düşmüşçesine cayır cayır da yanardı. Sevdalı bir kalp, diğer yanını bulana değin bu kabir azabını her an yaşamaya devam ederdi. Fakat günün sonunda kalbin öteki yüzü çıkıp geldiğinde onca acı çekilmemiş gibi yeniden güneş doğardı. Kökler sağlamlaşır, boyunlar dimdik olur, kalpte bahar gününün ilk tomurcuğu açar, gözler aşkla parıldardı. İşte Ertuğrul'un bendeki etkisi de buydu. Yaşanılan onca şeye rağmen ben şimdi onun kolları arasındaydım ve geçmişi de silip yok etmeye çoktan hazırdım.

Sabah düğünde verdiği sözü tutmuş ve beyaz gerdanımda dudaklarının izini bırakmaya başlamıştı. Benimse hafif aralık dudaklarımın arasından kaçan kısık nefes sesleri işitiliyordu. Bir oda hem bu kadar sessiz hem de bu kadar gürültülü nasıl olabilirdi aklım almıyordu. Sessizlik bir uğultu hissiyatı bırakırken kalbimin yüksek sesi ve nefesimin sesi kulaklarımı kaplamıştı. Bu gürültü göğsümde yankı buluyordu sanki.

Üzerimde hâlâ aynı elbise varken elbisenin bir kolu omzumdan aşağıya düşmüştü. Ertuğrul ise ceketinden çoktan kurtulmuş, kollarını kıvırmış ve yakasını açmıştı. Kara tutamları ellerimin arasında dağılmışken gömleği de kırışmıştı. Temasıyla baş edemediğim her vakit ya saçlarına ya da gömleğine asılıyordum. İstemsizce tırnağımı bile geçirdiğim anlar oluyordu. Elleri arasında kıvranıyordum resmen.

Birçok defa öpüşmüş, sarıp sarmalamıştık birbirimizi fakat ilk kez dudakları bu denli tenimde geziniyordu. Sabah verdiğimiz sözü gerçekleştirmek ister gibiydik. Düğünden sonra mahalleli eğlenmeye gitmiş, İlyas ve Sümeyye ise yeni evlerine geçmişti. Aileleri de eve bıraktığımız vakit benim evimde bulmuştuk kendimizi. İçeri girip kanepeye oturduğumuz vakit üzerimizdeki yorgunluğa rağmen bir şekilde birbirimize çekilmiş bir hâle gelmiştik. Biraz öpüştükten sonra ise ben sırtüstü uzanmışken o da üstüme serilmişti.

"Bu gece gerdanını öpücüklerim süsleyecek, demiştim ve sözümü tuttum. Öyle güzelsin ki, öyle kusursuzsun ki deliriyorum sana." Dudaklarını tenimden ayırıp alttan bir bakış attı bana. "O hâlde şimdi esmer teninde benim kırmızı rujumun izi olmalı değil mi?" Yattığım yerden soluk soluğa ona bakıyordum.

"Olsun be güzelim, senden gelen her şeye razıyım ben ve bundan zevk duyarım." Dudakları bile rujum yüzünden kızarmıştı ve öyle çekici duruyordu ki ben de tıpkı onun gibi deliriyordum.

Yakasından tutup kendime çektiğim vakit o da belimden tutup anında konumumuzu değiştirip beni üstüne almıştı. İri bedeni kanepeyi kapladığı için o yapmadan benim, bizi çevirmem epey güç olurdu. Ellerimi sert göğsüne yaslayıp kendimi biraz daha yukarı çekip burnunun ucuna gelmiştim.

İlk önce ufak burnumu, muazzam olan o burnuna sürtmüştüm. "Canım, canımın içi, Kara Oğlanım." Ellerimi hafifçe kaldırıp sakallı yanaklarına koymuştum. "Ne çok özlemişim seni, ne çok hasretlikmişim sana." Mavilerim yoğun bir bakışla yüzünde geziniyordu. "Ya çıkmasaydın, ya gelmeseydin bana... Ben ne yapardım o vakit?" Kara gözleri aşk ve hüzünle bana bakarken ellerimden biri kara saçlarını geriye doğru sevmeye başlamıştı.

"Geride kaldı o günler, geldim sonunda, geldim." Bastıra bastıra beni inandırmak istercesine konuşuyordu. "Geldin ya, geldin." dedim sevinçle. Dudaklarımı çenesine bastırıp sıkı sıkıya öperken bir anda Ertuğrul da dudaklarının önündeki burnuma dişlerini geçirmişti. Kıkırdayarak dudaklarından kendimi kurtarmaya çalışırken ellerimi yüzüne yaslayıp kıpır kıpır hareketlerde bulunmaya başlamıştım.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin