Bölüm Şarkısı: Edip Akbayram ~Metrisin Önü
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 32: Sevdalımdan Gayrısı Yalan
Ertuğrul'dan...
Sakin bir akışta ilerleyen arabam, dümdüz ve tek tük arabalarla süslenmiş yol, radyodan kısık seste çalan türkü ve bir de yanımda uyuklayan benim güzel Türkü Gözlüm...
Tatilden dönüyorduk ve günlerdir süren masalımızın sonuna gelmiştik. Ankara'ma, toprağıma tekrardan dönüyorduk. Ankara bendim, Ankara benliğimdi; fakat Ankara aynı zamanda ölümün de adıydı benim içim. İnsanlığın gözümün önünde ölmesi, ruhumun ölmesi, yoldaşlarımın ölmesi, dostluğumun ölmesi ve babamın ölmesi...
Ankara aşktı, Ankara çocukluktu, Ankara ben demekti ve Ankara artık ölüm demekti.
Şimdi İzmir'imin İzmir'ini ilk kez tanıma şansına erişmiştim ve ben nasıl Ankara'ya benziyorsam Müjgan da tıpkı İzmir'di. Cıvıl cıvıl, mavi, dalgalı, sıcacık ve her şeye rağmen ağırbaşlı... Orada gezdiğim her bir sokakta Müjgan'ı da görmüş gibi olmuştum. O nasıl ki bende Ankara'yı görüyorsa ben de İzmir'i onda görmüştüm. Fakat her güzel şeyin sonu olduğu gibi İzmir maceramızın da sonu gelmişti. Sonunda Ankara'ma dönüyordum.
Uyuyan güzelimden bakışlarımı ayırıp tekrardan yola çevirdiğim vakit kulağıma çalınan türküyle nefesim istemsizce hızlanmaya başlamış, göğüs kafesim ağrıyla kasılmıştı.
Ben hep on yedi yaşındayım
Her ayak sesinde ürperirim
Demir kapının her açılışında
Göğsümün kafesine sığmaz yüreğim
Her türlüsünü tattım, acıların ayrılıkların
Her şeye biraz alıştım
Bir seni beklerken kendimi yenemedim...İyi olduğumu sandığımda ve hatta iyi olduğuma inanmaya başladığım her vakit geçmişten tetikleneceğim bir şey önüme devriliyor ben de ondan kaçamıyordum. Cezaevinde kaldığım anlar gözümün önünde süzülmeye başlarken yüzüm acıyla kasılmaya başlamıştı.
Şu metrisin önü, bir uzun alan
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan
Senin hasretindir, hücreme dolan
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan
Senin hasretindir, hücreme dolan
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan
Gerisi yalan...Can havliyle boştaki elimi kulağıma doğru yumruk şeklinde kapatmış ve acıyla içimdeki paniği durdurmak için oraya vurmaya başlamıştım. Gırtlağımdan acılı bir inleme kaçarken gözümün önündeki yolu çoktan anılar kapatmaya başlamıştı bile. Algımı da aklımı da toplayamıyordum.
Kemikleri kırıldığı için yataktan kalkamayan ve o şekilde ölen yoldaşım aklıma düşmüştü. Hücreye kapatıp tecavüz ettikleri o genç oğlanlar... Bu acıya dayanamayıp kendini asan Halil, ailesini görmesine izin vermeyip kahrından ölmesine sebep oldukları davadaşım, işkencelere dayanamayıp oracıkta ölen kişiler, defalarca kez işkenceye maruz kalmış ben... Babasını yitirip cenazesine bile göndertmedikleri o oğlan olan ben!
Son bakışları, son sözleri, son haykırışları, son ağlayışları... Hepsine şahitlik ettiğim için tek bir türkü beni o günlere götürmüş ve aklımla oynamaya yetmişti. İyiydim, iyiye gidiyordum, kendimi topluyordum ama geçmişi atlatamıyordum. Nasıl atlatabilirdim ki? Hangi insan yedi yıl boyunca ölüme, cehennem azabına şahit olmuşken bunu unutabilirdi ki?
Müjgan yaramı sarıyordu, tedaviler de işe yaramıştı ama ben de biliyordum ki ömrümün sonuna kadar ufacık şeylerin bile beni tetiklemesi en olası olan şeydi. Uyuyamadığım günlerim, kâbuslarım sık sık kendini tekrarlıyordu ama bu şekilde artık etkilenmem sanıyordum. Atlattığımı düşündüğüm noktada engele takılıp devrilivermiştim. Kalkamıyordum, bacaklarım tutmuyordu ve gücüm kendini yitirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
عاطفيةDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...