25. Bölüm 🍂

5.8K 467 160
                                    

Bölüm Şarkıları: Barış Manço ~Bal Böceği
Deniz Toprak ~Mektup Yazarım Mektup
Gülnur Kaya ~Geri Gelen Mektup(❤️‍🩹)
Eylem Aktaş ~Söyleyemedim

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 25: Verilen Sözler Elbet Bir Gün Tutulur

2001 ~Baharın Taze Çiçeği~

Her günümün bir önceki günden katbekat iyi olması artık bana bile mucizevi geliyordu. Öyle çok hayattan kopmuş, öyle çok inancımı yitirmiştim ki tekrardan mutlu olacağımı düşünmeyi bile bırakmıştım ben. Fakat mezara gömdüğümüz ve konuşmaya korktuğumuz şeyler ortaya çıkınca benim Ertuğrul'a kırgın olan yanlarım da iyileşmişti. Zaten hiçbir zaman ona karşı kırgın kalamazdım ama onca vakit çektiklerim ve beni bilerek kendinden uzak tutmasını kabul edememiştim. O vakitler nişanlanmasından bile daha ağır gelen şey beni görmek istemeyip kendinden uzak tutmasıydı. Kendini hasretlik etmişti bana, buna ne hakkı vardı ki? Fakat günün sonunda gerçekleri itiraf ettiğinde ve o yaralardan gözükmeyen bedenini gördüğümde içimde kırgınlık da öfke de kalmamıştı. Sadece yerini acımaya bırakmıştı; kalbimin acımasına. Onun yaşadığı şeyleri bilmek benim kalbime acı olarak dönmüştü, kendimden çok, önceliğim onun acısı olmuştu. Acıya acıya, kanaya kanaya bu günleri de geride bırakmıştım.

Mutluydum.

Sahiden de çok mutluydum. Sapasağlam karşımdaydı, gözlerinin içi de gülmeye başlamıştı, üstelik iyileşiyordu da. Çok fazla mesafe katetmişti. Doktoru Nur Hanım ile bu konu hakkında konuştuğunuzda onun da aynı şekilde durumundan memnun olduğunu öğrenmiştim. Çok acı çekmişti ama acılarını iyileştirme noktasında gayreti de çok fazlaydı. Önceden sadece benim için savaş verse de şimdilerde kendi için de savaşıyordu. Zaten bu yüzden daha da çabuk iyileşmeye başlamıştı. Onunla çokça gurur duyuyordum, onu sevdiğime asla pişman etmemişti beni.

Bu sabah da beni erkenden aramış ve hazırlanmamı söylemişti. Fakat ne için hazırlanmam gerektiğini söylememişti. O yüzden ne giyeceğimi de bilememiştim. Ben de bu sebepten ötürü bahara uygun iç açan bir renk tercih etmiştim. Toz pembe askılı ve dizlerimin biraz üstüne kadar uzanan bir elbise giymiştim. V yakalıydı ve yakasından bel kısmına kadar küçük düğmelerle önü ilikleniyordu. Üzerine de bahar ayında olsak da ne olur ne olmaz diyerekten aynı renkte ince bir hırka giymiştim. Bahara ilk girdiğimizde hâlâ mont giysek de kısa sürenin ardından Ankara ayazını terk edip sıcaklığa bırakmıştı.

Aynanın karşısında dururken dalgalı bir şekilde belime kadar dökülen saçlarımın arasındaki toz pembe bandanayı düzelttim. Dudaklarımda hafiften renk veren bir ruj varken yanağımda da pembemsi tatlı bir allık vardı. Beyaz tenime can katmıştı resmen. Bunların haricinde de sadece rimel sürmüştüm, tam olarak nereye gideceğimizi bilmediğim için hafif tutmuştum makyajımı.

Derin bir soluk verip canlı bir şekilde ışıl ışıl parlayan mavi gözlerime baktım. Böyle mutlu olmayı çok beklemiştim ve sonunda buna kavuşmuştum. Üstelik yanımda sevdiğim adam da vardı eski günlerdeki gibi. Sanki araya yedi yıl girmemiş de biz kaldığımız yerden devam ediyorduk. Öyle olmamıştı ama öyle olması için her şeyimi ortaya koyardım. Birlikte olmadığımızda bir saat dayanamayan biz, yedi yıl nasıl da ayrı kalabilmiştik? Büyük bir sınavdı bizim için.

Ardı ardına kapıya vurulunca anında yüzümde kocaman bir tebessüm oluştu ve koşar adımlarla kapıya ulaşmıştım. Açmadan önce derin bir nefes vermiş ve saçlarımı düzeltip geriye doğru hafifçe bırakmıştım. Usulca kapıyı açınca karşımda heybetli duran adamla göz göze gelebilmek için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Esmerim, heybetli adamım...

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin