13. Bölüm 🍂

11.4K 746 326
                                    

Bölüm Şarkısı: Vedat Sakman ~Ankarada Aşık Olmak (Zuhal Olcay'dan da dinleyebilirsiniz, medyaya onun söylediğini koydum.)

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 13: Ankara'da Aşık Olmak Zor İki Gözüm

2000 ~Kış Günü Eğlenceleri~

Geleneksel eğlence günlerimiz başlamıştı. Bahara ve kışa girerken eğlenmek adına sık sık eğleneceğimiz günler organize ederdik. Çocukların aileleriyle ve mahalleliyle eğlenmesi için de pek tabii çok iyi bir aracı oluyordu. Yılbaşında herkes ailece eğlendiği için yılbaşından önce ikinci aile bellediğimiz mahalleliyle birlikte her sene düzenli olarak yapardık. Onca yıllık olan bu organizasyon sadece bir kere gerçekleşmemişti. Çünkü o yıl Ertuğrul içeri girdiğinden hiç kimse böyle bir eğlenceyi kendine yakıştıramamış ve o yılı matem olarak nitelendirmiştik. İşte bu yüzden mahalle zamanında canımı yakmış olsa da bu bağ yüzünden buradan vazgeçemez olmuştum.

Hafiften yağan ama yerde tutmayan karla birlikte hemen karşıda kalan Emin amcanın kahvehanesine hızlı hızlı yürüyordum. Herkesi ortak paydada buluşturan bir yerdi. Büyük olması, Emin amcanın içtenliği ve birleştirici kişiliği, etrafın sıcak enerjisiyle burası mahallenin vazgeçilmez mekânı hâline gelmişti yıllardır. Bu sene de herkes içinden ne kopuyorsa onu yapıp getirecekti. Erkekler çoktan gidip içeriyi hazır hâle getirmiş bile olabilirdi. Ben de evin yakınlığına güvenerek birkaç dakika içerisinde içeride olacağımdan rahatlıkla hazırlanmış ve çıkmıştım evimden. Bugüne özel börek ve kurabiye yapmıştım. Bilhassa kurabiyelerimi çok sevdiklerinden sıklıkla bu buluşmalarda kurabiye yapıyordum.

Kapıyı açmak için kapları tek kolum altına geçirecekken bana gerek kalmadan kapı açılmıştı. Kaptaki gözlerim karşıya döndüğü an gördüğüm bedenle istemsizce derin bir nefes alıvermiştim. Birini çok sevince onun yanında şunu da yapmayayım dediğin her şeyi yaparken buluyordun kendini. Onu yok saymalıyım diyordum kendime, görmemiş gibi yanından geçip gitmeliyim. Sahiden de bunu yapacakken ansızın gözlerimiz buluşuyordu ve bizim konuşmamıza gerek kalmadan mavilerim, karalarıyla bir sohbete kapılıp gitmiş oluyordu. Nefesim tekliyor, göğsüm hızla inip kalkıyor, göz bebeğim titremeye başlıyordu. Sonra geçmişin kapısı aralanıyor ve acıdan ziyade mutlu anlara tutuluveriyordum. İlk göz göze gelişimiz, ilk konuşmamızdaki şaşkın aşık hâlleri, peşimden koştuğu anlardaki sevimliliği, şarkılı türkülü laf atmaları, sımsıkı sevgiyle sarışı, saçlarımı sevişi, hoş sohbeti ve öpüşü. Öpüşü... O günün üzerinden ne çok zaman akıp geçmişti. Bazı zamanlar bu günlere tutulurken bazı zamanlar da varlığını bile zaman geçtiğinden mütevellit unutuyordum. Ama şimdi onunla karşı karşıya geldiğim günden beridir her defasında boşluktan süzülüp aramıza düşüyordu.

"Buyur geç hemen, havada çok soğuk be kızım, niye atkını almadın?" Eski günlerdeki gibi kendi kendine yakınarak konuşan adama bakarken işte yine göz bebeklerim titremeye başlamıştı. "Ev karşıda ya, bir şey olmaz diye düşündüm." diye bir mırıltı çıkmıştı dudaklarımdan. "Yakını uzağı mı olur, soğuk soğuktur?" Nasıl oluyordu da gözlerinin ışığı sönmesine rağmen yirmisinde tanıdığım Ertuğrul gibi hissettirebiliyordu?

İçeri doğru süzülürken yine çeneme hâkim olamamıştım. "İzmir'den yeni gelmiş o üşümekten korkan kız değilim artık, üşümeye de alıştırdı bu şehir." Kapıdaki gözleri ağırca bana döndü. "İzmir, Ankara'ya karışmış ama Ankara, Ankaralıktan çıkalı çok oluyor. Ankara öyle soğuklarda kaldı ki ayazı bile artık İzmir sıcağı gibi gelmeye başladı. Demem o ki sen Ankara olmuşsun ama ben artık Ankara'ya bile yabancıyım." Ağır ama hüzün kokulu sesi göğsümde yine bir yaraya sebep olmuştu. Demek istediği biz olamayız falan değildi, artık kendisine bile yabancı olmanın acısı diline vurmuştu.

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin