Bölüm Şarkıları: Neşet Ertaş ~Sen Benimsin Ben Seninim
Melih Görgün~ On Dört Bahar
Fahrettin Tuyan ~Ankaralı (Kitabın geçtiği tarihte çıkmamış olsa da bu şarkıyı kitapta kullanmasaydım çatlardım🤭)Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 28: Mevsimler Geçerken Ben Hep Sende Kaldım
2001 ~İlkbaharın Sonunda Uçan Kuş~
Hayat, biz yerde düşüp kalsak dahi geçip gitmeye devam ediyordu. Yıkıldığımızda, kanadımız kırıldığında ve yere düştüğümüzde bile onu durdurmaya fırsat bulamıyorduk. Kötü günlere ve hatta ölenlere rağmen gidiyordu. Bizim de payımıza onu izlemek düşüyordu. O vakitler zamanın akıp gitmesine bile öfkeliyken şimdi durup düşündüğümde iyi ki geçmiş diyordum. O gün, o acıları yaşarken orada kalakalsaydım şu an bu güneşli günleri görmek nasip olmayacaktı. Sevdiğim adam çıkmıştı ve ona kavuşmuştum, parmağımda evlilik yüzüğü vardı ve şimdi kardeşinin kınası için büyük bir heyecanla birlikte koşturuyorduk. Evet, zaman iyi ki geçmişti!
"Müjgan! Ne yapıyorsun gülüm sen?" Ertuğrul'un yüksek sesiyle irkilip elimdeki sandalyeleri yere bıraktım. "Ödüm koptu Ertuğrul!" Hızla yanıma gelip kollarımı ovmaya başladı. "Onca erkek dururken sen niye taşıyorsun gülüm?" Gözümü devirdim. "Sanki evi mi sırtladım Ertuğrul, birkaç sandalye değil mi ne olacak?" Gözünde kırılacak nadide bir biblo gibi olduğumdan ne iş yapsam iki saniyede bir tepeme binip o işten uzaklaştırıyordu.
"Gelinin kız kardeşi kontenjanından senin de hazırlık yapman gerekmiyor mu niye sandalyeleri sırtlayıp geziniyorsun?" Bu dediğine istemsizce güldüm. "Akşama daha çok var o yüzden içerideki havadan sıkıldım dışarı çıktım. Çıkmışken de bari buraya el atayım dedim." Bedenini eğmiş kafasını sallaya sallaya beni dinliyordu. "Bıcır bıcır ne anlatıyorsun güzelim sen?" Hafifçe yanağına elimi dokundurdum tokat atarcasına. "Dinle beni be adam, hayatının anlamı konuşuyor burada!" dedim sert tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla.
"Zaten o yüzden dinleyemiyorum, güzelliğinden gözlerimi ayıramıyorum." Utangaç bir edayla gülümseyip gözlerimi kaçırdığım vakit belimden tutup kendine çekti. Ufacık hareketinde bile savrulur gibi oluyordum çünkü gücünün ucu bucağı cezaevinden çıktığından beridir yoktu. "İnsanlar var ayıp!" Kollarından kurtulmaya çalışsam da keyifli bir ifadeyle hiç zorlanmadan beni izliyordu.
"Müstakbel karım değil misin yavrum sen, güzelliğine de mi köle olmayalım?" Kara saçlarına elimi çıkarıp hafifçe saçını çektim. "Bir tokat, bir saç çekme derken dayağa geçiş yaptık. Erkeklere şiddete hayır güzelim, en azından bana kıyma." Çektiğim saçını parmak uçlarımla sevmeye başladım. "Hani köle oluyordun bana, çok sesin çıkıyor senin!" Tek gözümü kırpıp hayırdır dercesine kafamı sallamıştım.
"Şöyle ağır abi triplerine giriyorsun ya deliriyorum be kızım! Tek lokmada yutarım seni, konuşma böyle!" Dişlerini sıkarak içi kaynarcasına konuşmuştu. Daha da çok kendine yaslayıp sıkı sıkıya sardı. "Beni böyle sararak içine sokamazsın ama boğarsın!" diye can havliyle konuştum.
Anında geri çekilip yüzüme yapışan saçları geriye çekti. "Çok sevgiden gülüm bunlar." Saçlarımı geriye çekse de iki yandan kafamı tutmaya devam ediyordu. "Ertuğrul bana da günah, seveceğim diye hırpalayıp durmasana." Saçlarımı bastıra bastıra sevdi. "Tamam, tamam geçti özür dilerim." Eğilip alnıma dudaklarını bastırınca yumuşamam da aynı saniye içinde gerçekleşmişti. Öyle bir adamdı ve öyle bir şeytan tüyüne sahipti ki iki saniyeden fazla tepki bile veremiyordum.
"La bebe, kaytarma da taşı sandalyeleri!" İlyas'ın sesiyle ikimiz de ona döndük. "Müjgan yengem sen de gelip şunun dikkatini dağıtma, seni görünce adını unutacak hâle geliyor paşam!" Keyifle Ertuğrul'a bakış attım. Onun benim için böyle olması beni öyle mutlu ediyordu ki. Hangi aşık kişi bundan memnun olmazdı ki zaten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...