3. Bölüm 🍂

18.2K 977 261
                                    

Bölüm Şarkısı: Yıldız Tilbe ~Aşk Laftan Anlamaz Ki

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 3: Yangından Gözler

2000 ~Hüzünlü Sonbahar~

O gözler ki vahşidir
Yangın kızıllıklarıyla korkunç
Kanlı bir sevdayı çoğullaştırır
Karanlık kirpikleri

Göz değildirler
Bir namludan fırlamış
Mermi çekirdekleri
O gözler ki çakmaktaki alev

Zehirli hançerlerdeki
Yakut bir avize gibi yalnızlığımızda dururlar
Nereye gitsek gelir bizi bulurlar
gelir bizi bulurlar
Bulurlar...

Onun gözlerine vahşi bir alev düşmüştü. Acıların yoğurduğu hislere rağmen onu bildim bileli neşeli ışıltılarla bakan gözlerine şeytani bir vahşilik çökmüştü. Kendini korumalı, cehennemin içine düşmekten kaçınmalıydı. Çünkü cehennemi tatmış da karşıma gelmiş gibiydi. O Ertuğrul benim Ertuğrul'um değildi. Zaten artık benim olmayacağını biliyordum ama en azından eskisi gibi olsun isterdim. Mutlu bir ışıltıyla süslensin gözleri, dudakları yukarıya kıvrılmaya an kollasın, yerinde bıçkın bir delikanlı olarak duramasın isterdim. O benden gitsin de özünü yine yitirmesin isterdim; fakat ona kısacık baktığım anda bile Ertuğrul'dan eser kalmadığını görebiliyordum. Ertuğrul'a içeride her ne olduysa orada onu o yapan özelliklerini öldürüp de gelmişti sanki.

Yangın bir kızıllıklı ondan bana süzülen ve beni öldüren. O kara gözlerinden fırlayan kurşunlardı göğsümü delik deşik eden acının sebebi. Ama her şeyden öte karşımda bana bakan adamın sanki artık bir ölü olmasaydı kalbimi yerinden söken ve eze eze parçalayan...

Ben onun yanından nasıl ayrılmıştım, o titreyen bacaklarla nasıl yürüyebilmiştim, onun karşısında ağlamadan nasıl durabilmiştim hâlâ idrak edebildiğim bir durum değildi. Kendime sıkı sıkıya sarılmış ve o yolu bu şekilde katetmiştim. Gözlerimde akmaya an kollayan gözyaşlarımla, insanların üzerimde gezinen acıyan gözleriyle ve kalbimin acısıyla eve gelebilmiştim.

Zangır zangır titreyen ellerimle kaç defa anahtarı kilide sokamamıştım farkında bile değildim. Şans eseri soktuğumda ise sanki acıdan kavrulan ben değilmişim gibi derin soluklarla hızlı hızlı eşyalarımı yerine koyup mutfağa ilerlemiştim. Annemin salondan çıkıp hızla yanıma geldiğini göz ucuyla fark etsem de buna aldırmadan mutfağa girmiştim aceleci bir tavırla. Kendimce bir kaçış arıyor ve bunun için olanı yok sayıyordum. Yani en azından bir süre yok saymaya çalışıyordum.

Üstümü bile değiştirmeye cesaret bulamamışken burada elimi yıkayıp dolaba yöneldim. Annemin acıyla yüzüme baktığını o bakışların altında ezilirken elbette hissedebiliyordum ama bakarsam dayanamayacağım için asla bakmıyordum.

Buzdolabını açıp bulanık gözlerimin ardından elime gelen malzemeleri ardı ardına çıkarıyordum. Ardından sanki yemeğin en önemli şeyiymiş gibi biçare domatese bakınmaya başlamıştım. Bulamadığımdaysa bir panik sarmıştı etrafımı. "Domates yok. Niye domates yok? O da mı gitti? O da bıraktı beni? Bizim niye domatesimiz yok?" Sesim titrerken dolabı kapatıp anneme döndüm.

"Anne... Anne niye domates yok?" Gözümden süzülen yaşların acısıyla bakıyordum dolu gözlerine. "Bitmişti, hemen gidip alırım." dedi alelacele paniklemiş bir hâlde. "Niye yok anne? Niye gitti? Niye geri bana geldi? Anne yine gider, gelmesin..." Konu artık çoktan domatesten çıkmıştı bile...

Ankara'da Aşık Olmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin