Sınır: 400 vote, 400 yorum...
'Ancak yeni doğan bir bebek baştan başlayabilir.
Sen, ben...
Biz artık geçmiş zamanız.
Bir anlık öfke, binlerce sahne...'🌕
"Beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum, Nefha. Gururlandım doğrusu." Pars'ın silahından çıkıp kolunu sıyırıp geçen kurşunun teninde bıraktığı minik yarayı elindeki beyaz sargı beziyle sarmakta olan Aziz gözlerini kirpiklerinin altından yavaşça gözlerime çevirip gözlerimdeki ifadeyi çözmeye çalışırken parmaklarımın arasındaki sigaramı dudaklarıma doğru götürüp sigaramın dumanını derince içime çektim. Duman dudaklarımın arasından ciğerlerime doğru yavaş yavaş yol almaya başladığındaysa gözlerimi yavaşça kapatıp Pars'ı vurduğum anı bir kere daha düşünerek kapadığım gözlerimi hızlıca araladım ve artık titremelerini gizleyemediğim parmaklarımın arasındaki sigarayı bacağıma bastırarak söndürüp bakışlarımı Aziz'in yüzüne doğru çıkardım.
"Seni çok sevdiğimden yapmadım bunu. Sadece sana olan borçlarımı ödemek için yaptım." hali hazırda ağlamak üzere olduğumu bildiğim için Aziz'e karşı oldukça sert bir zırh kuşanıp aralık dudaklarımın arasından çıkardığım sigara dumanıyla birlikte huysuz bir şekilde konuşurken Aziz gözlerime neredeyse gülümseyen bir ifadeyle bakıp başını aşağı yukarı sallayarak ona söylediğim şeyleri onayladı.
"Amacına ulaştın o zaman. Beş yıldır sizin için yaptığım her şeyin borcunu tek bir kurşunla ödedin, Nefha. Zira benim için hala deli gibi aşık olduğun adamı vurmuş olman beni fazlasıyla tatmin etti." onunla resmi olarak tanıştığım ilk andan beri Pars'tan zerre hazzetmediğini bana göstermekten hiç çekinmeyen Aziz yine Pars'tan zerre hazzetmediğini gözüme gözüme sokarken gerginlikten titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapatıp açarak onu onayladım. Ardından da hala parmaklarımın arasında olan sigara izmaritini yere atıp oturduğum pervazın köşesinden kalktım ve Aziz'e tek bir kelime bile etmeden bulunduğumuz odadan çıkıp yerini ezbere bildiğim odaya doğru adımlaya başladım. Tam yirmi beş küçük adımımın sonunda gitmek istediğim odaya ulaştığımdaysa adımlarımı durdurup elimi havaya kaldırarak önünde durduğum kapıya vurmak istedim ancak elimi tam kapıyla buluşturacağım esnada kulaklarımda bir silah sesi yankılanınca elimi indirip dişlerimi alt dudağıma geçirerek geri dönmek için hareketlendim. Fakat kapıya vuramadığım gibi geri dönmeyi de başaramayınca bu yüzleşmeden kaçışımın olmadığını kabullenmeye çalışarak kapıyı çalmadan önünde durdurduğum kapıyı hızlıca araladım ve kendime düşünme fırsatı vermeden içeriye girip araladığım kapıyı ardımdan kapattım.
"Ölmemişsin." son derece ritmik bir şekilde titreyen bedenimin aksine kontrolden çıkmış gibi titremeye başlayan ruhumla birlikte zorlukla konuşup sırtımı ardımdan kapattığım kapıya yaslarken gözlerimi odadaki varlığını iliklerime kadar hissettiğim Pars'a çevirmemeye çalıştım. Uzun uğraşlarım sonucunda Pars'ın söylediğim tek kelimeye karşılık vermemesi nedeniyle mecburen gözlerimi ona çevirdiğimdeyse onun bana gözünün ucuyla bile bakmadan sol omzundaki yarasını temizlemekte olduğunu görüp dişlerimi sertçe birbirine geçirdim. O yarayı ben açmıştım. Hem de sol omzunda olması için değil sol göğsünün tam üstünde olması için açmıştım. Yani aslında ben o yarayı Pars'ın ölmesi için açmıştım. Peki nasıl yapmıştım bunu? Onun öldüğünü düşünme ihtimali bile ruhumun boğulmasına sebep olurken o lanet olası silahı ona nasıl doğrultmuştum? Nasıl yapabilmiştim? O yarayı ona nasıl açabilmiştim? Ya ölseydi... O zaman ne yapacaktım? Kendimi de mi öldürecektim? Büyük olasılıkla öyle yapacaktım. Peki o zaman Eylül'e ne olacaktı? Ah! Kahretsin! Ben bunları hiç düşünmeden nasıl böyle bir hata yapabilmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefha
General Fiction"Peki. Sen bilirsin. Madem doğruyu söylememek konusunda ısrarcısın o zaman kalk kucağımdan ve çık bu odadan." "Ama daha yatmadık bile?" "İlgimi çekmeyi başaramadın ki yatalım. Çık dışarı ve patronuna paramı iade etmesini söyle." "Efendim, lütfen." "...