1 -prolog

9K 308 142
                                    

05.09.23

Şevket Uşak

Kulağımda kulaklığım, en sevdiğim Yeşilçam parçalarından biri çalarken bedenim ritme göre salınıyor, gözlerim bir açılıp bir de kapanıyordu. Islık çalarak parmaklarımı şıklattım, kendi etrafımda döndüm. 'Senden Başka' şarkısını bir acayip severdim.

Okulun önüne geldiğimde şarkımın sesini kısıp bahçeden içeri geçtim. Saniyelik turnikede oyalanırken güvenlik görevlisinin halini hatırını sormuştum. Görevlimiz çok kibar, atmış yaşında Hüseyin Bey'di. Gençlik senelerinden beri lüks taksicilik yapmış, orada müşterilere aşırı kibar olması karakterine oturmuş ve artık herkese öyle kibar davranıyor olmuştu. Bizim gibi zırtapozlara bile... Gülerek okul binasından içeri girdim, öğretmenler odasına çantamla kabanımı bıraktım. Masadaki yerime otururken sınıf defterine bakıyordum.

İlçenin düz lisesinde 12/F'nin yeni atanabilmiş sınıf öğretmeniydim, asıl branşım kimyaydı. 24 yaşımdaydım ama okul bana alışana kadar 'öğrenci' diye bakmıştı. Lisemiz biraz serseri çocuklara kapı açtığından güvenlik son derece sıkı olur, kapıda sivil polisler devriye gezerdi. Geçen sene burada bir çocuğu şişlemişler, ondan önce de uyuşturucu dönüyormuş. Sıkıntı yok, şimdi güvenli bir yer.

Öğretmenler zili çalana dek birçok meslektaşım odaya girip çıktı, selamlaştık, hafif konuştuk. Sonunda zil çaldıktan bir süre sonra defteri ve kitaplarımı alıp ayağa kalktım. Odada sadece ben kalmıştım. Biraz bekliyordum, çünkü tüm öğrencilerin sınıfa girmesi zaman alıyor. Böylelikle yok yazmaya gerek kalmıyordu.

Merdivenleri, sanki buraya dans ederek gelmiş biri gibi değil de daha sakin çıkmıştım. Sınıfa girdiğim an öğrenciler ayağa kalktı, defteri öğretmen masasına bıraktım.

"Günaydın sınıf!" Bağırışım 28 kişilik sınıfta yankılandığında tüm öğrenciler silkelenmişti. Karşılık verdiklerinde oturmalarını işaret ettim. Sert bir öğretmen değildim, ama geçen sene arkadaşını şişlemiş grubun ceza almamış öğrencileri benim sınıfımdaydı. Uyuşturucu baronunun oğlu da burada...

Okulun ilk günü bana bu şubeyi vermek için ne de çok yalvarmışlardı... En kötüsü ise Ular'dı; 22 yaşında olduğu halde belli bir amaç için sahte kimlikle hâlâ bu okuldaydı ve o grubun lideriydi. Amacının ne olduğunu kimse bilmiyor, bazen okulda aniden ortadan kayboluyor. Çıktığı görülmüyor, sadece kayboluyor. Bu da okulun altında ya da bir yerlerinde gizli geçit olduğunu gösterir değil mi?

"Hocam," diyen Ular aniden ayağa kalktı. "Sonuç olarak sizin geldiğiniz bir süre dersteyim değil mi? Çıkarsam beni yok yazmanıza gerek yok, beni derste gördünüz zaten."

Bu, dışarı çıkacağım, haberin olsun konuşması oluyor.

"Alakası yok Ular. Derste olmak dersi dinlemek ve katılmaktır. Kalkıp gidemezsin," derken masaya kıçımı dayamış, kollarımı göğsümde bağlamıştım.

Zor bir karakter, asla ikna olmuyor. Bir iki sıkıştırmada çakısını açıp gırtlarığınıza dayasa da gözlerinde hiç öfke yok. Şimdiki gibi boş gözlerle, kalkık kaşlarla bakar.

"Yazarsan yaz." Çantasını almadan sınıftan çıktığında iç çektim ve bir elimle gözlerimi kapadım.

Okulun ilk zamanları onu sınıfta tutmaya o kadar çok çabalamıştım ki sonunda umursuz babası gelip beni öldürmekle tehdit etmişti. Kötü zamanlardı...

İç çektikten hemen sonra dersimi anlatmaya devam ettim.

• • •

Çıkış zili çalalı çok olsa da eve iş götürmeyi sevmediğimden dünden kalmış yazılıları okuyordum. Kimya zor bir dersti, kabul ediyorum. Ama sınavlarda çocuklara zor sormak yerine daha basit sormaya çalışıyor, zorları beraber çözmek için derse saklıyordum... Yine de kolay soruları bile yapamayan birçok öğrencim var. İç çekerek son yazılı kağıdının da puanını yazıp dosyaya yerleştirdim, eşyalarımı da dolabıma koyup kilitledim. Kabanımla çantamı alarak odadan ayrıldığım sıra koridoru silen temizlik görevlisinin verdiği selama hoş bir şekilde karşılık vermiştim.

"Hocam her zaman en son siz çıkıyorsunuz ya," diyen görevli kadın, mahcup bir şekilde gözlerime bakıyordu.

"Eve iş götürmeyi sevmiyorum, Bennur Hanım. Sizin de çıkmanız gerekiyordu?" Hafif meraklı bir tonda söylediğimde bir omzunu silkti.

"Bugün ağırdan alıyorum. Yaşım geçiyor, her gün hızlı olamıyorum." Tatlı bulduğum kısa bir sohbetten sonra ona kolay gelsin dileyerek okul binasından ayrıldım.

Annem de zamanında temizlik görevlisiydi; ev, bina veya iş yeri temizleye giderdi.  O yüzden negatif bir duygu değil, sempati besliyorum. Dün burada unutup eve yürüyerek geçtiğim arabama giderken annemle olan anılarım aklıma doluştuğundan telefonumu cebimden çıkarıp annemi aradım. Aramanın yanıtlanmasını beklerken arka koltuğa koluma astığım kabanımı ve çantamı koyuyordum ki onu gördüm; okul binasından elleri cebinde çıkan Ular...

"Şevkom! Oğluşum..." Annemin güzel sesi kulağıma dolduğu an tebessüm ettim ve sürücü koltuğuna geçtim.

"Annem nasılsın? Öyle özledim ki seni..." Eve geçene kadar tutacağa astığım telefondan annemle konuştum, dün yediği dolmadan ishal olan babamdan tut iki sokak arkalarındaki ayyaşın takılıp kolunu kırdığına kadar her şeyi öğrendim.

Sonunda evimin kapısını açıp içeri girdiğimde annem asıl konuya bağlandı; "Şevkom, annen sana bir kız buldu var ya bayılırsın. Çok tatlı, hanım hanımcık. Bir de hemşire."

"Anne yine mi bu mevzu? Hani kapatmıştık, konuşmayacaktık güzelim?"

"A a sıpaya da bakın. Hani atandığın gibi sana bulduğum kızlara şans verecektin?" Evet, böyle demiştim ama tamamen onu oyalamak içindi.

"Anne onu oyalamak için söylemiştim. Bak kimseye benim için söz verme, kimseyle görüşmem."

"O niyeymiş? Yoksa sen?.. Şevket yoksa sen pezevenk misin?" Duyduğum şeyle yerimde mıhlanmıştım. O ne demek lan? "Hiğh! Benim oğlum alın teriyle kazandığı paraları pavyona mı yatıyor?"

Daha benden yanıt almadan bağıran, ağlayan annemle gülmeye başladım.

"Anne isterdim de memur maaşı onlara yetmiyor," dediğim an daha çok kızdı. "Şaka yapıyorum sultanım, sadece şaka."

"Yemin et, Kur-an üzerine yemin et!.." İstediği her yemini ettikten sonra rahat bir nefes aldı. "Evleneceksin Şevkuşum, bitmiştir."

Telefonu yüzüme kapadığında bir süre ekranla bakıştım. Bu kadın beni evlendirir, vallahi de evlendirir, billahi de! Telefonu banyo dolabının rafına koyup suyu açtım.

Babam Muammer emekli kaptandı. Eskiden yurtdışı tatil gemilerinde kaptanlık yapardı, emekliliği geldiği anda işten elini ayağını çekmişti. Tanıdığım en vurdum duymaz adamdır. Annem Mihriban, babam iş bulana kadar temizlikçi olarak çalışmış, babam işini bulduktan sonraysa sadece ev hanımı olmuştu, hâlâ daha öyle devam ediyor.

Üniversiteyi yüksek başarıyla bitirsem de anca atanabilmiştim. Öğretmen olmak kesinlikle benim kararımdı, lisede kimya dersini öyle çok sevmiştim ki başka çocuklara da sevdireceğim diye kendi kendime bir söz vermiştim. O sözümün arkasında Ankara'daki bu okulda yerine getirmeye çalışıyorum.

öğretmenlerde ilk birkaç yıl doğuya atanma zorunluluğu varmış, sanırım?.. bu hayali bir kurgu, takılmadan okursanız çok sevinirim. şans verip okuduğunuz için teşekkür ederim.

Ular -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin