12-

1.8K 156 17
                                    

07.09.23

Koskoca villada sadece dört arkadaş oturmuş, gelecek kişiyi bekliyorlardı. Hepsinin içinde bir tutam korku çokça da merak vardı.

Saatler sonra konuşan ilk kişi Bilal olmuştu; "kesin hiçbir şey yemeden döner."

Onun bu cümlesiyle odadakiler biraz nefes almış, yüzlerine tebessüm kondurmuşlardı.

"Hayatımda ilk defa böyle biri gördüm. Arkadaş tip züppeyken içindeki adam nasıl bu kadar inançlı olabiliyor lan?" Necmi masanın üzerindeki Yasin kitabına şaşkınlıkla bakıyordu.

"Okula ilk geldiğinde onun deist olduğunu düşünmüştüm; küpeler, yüzükler takmış. Güneş gözlüğü götümüzü satsak alamayacağımız marka. Ağzında bir sakız. Saçının çok küçük kısmı da örülüydü." Anlatan Ular'a şaşkınlıkla bakan arkadaşlarının kafasından aynı soru geçiyordu, Şevket nereye götürüldü?

Ular'sa Şevket'i ilk gördüğü zamanı düşünüyordu; kimseyi tipiyle yargılamazdı, çünkü onlarca tipli insanlar hayatına girip çıkmıştı. Yine de onu ilk gördüğünde korkmuştu. Bu, babasına ve Baba'ya bakarkenki korkunun aynısıydı. En yakınından gelecek bir darbe... Ama asla beklediği o darbe gelmemişti, aksine hocası elinden tutmaya çalışmıştı. Okuldaki başarısına ön yargıyla yaklaşmadan, her zaman yardımcı olmaya çalışan hali...

Biliyordu Ular, en beklenmedik darbeler, en beklenmedik insanlardan gelir. O yüzden sevmiyordu, yaklaşmaya ve yaklaşmasından nefret ediyordu. Hele kimya bildiğini öğrendiğindeki o an... Evet, artık anlamıştı; Şevket Hoca, Ular'ın istemediği hiçbir şeyi yapmazdı. Yine de bu ona tamamen güvenebileceğinin garantisini de vermezdi.

Ular'ın dünyasında kimya, bütün her şeyden daha değerliydi. Sonuçta satacak mal yapılacaktı ve Baba sonsuz gelebilecek mal için her şeyi göze alabilirdi.

"Çok vurmuşsunuz," diyen Birol ile tekrar sessizlik dağıldı. "Eminim o kaburgalarda kırıklar vardır. Oğlum hiç mi acımadınız lan? Hele sen, Ural? Namaz kılana vurmak ne Allah'sız piç."

"Birol başlama şimdi. Baba yap dedi yaptık anasını satayım, ne yapalım?" Necmi, Ural'ın da yerine konuştuğunda Ural sessizliğini korudu.

"Oğlum, adam hiç yalvarmadı lan. El pençe durmadı, ayaklara kapanmadı... Bu hoca harbi kral adam." Bilal sözü bittiğinde dönüp Yasin kitabına baktı. "Cennetlik herif."

"Öyle. İnsan dayak yerken bir zaman sonra dur der, ama hiç..."

"Baba, onu nereye çağırmıştır? Sonuçta yemek var, bir de yemek var." Birol'un sorusu bu sefer sessizliği dağıtmamış, eve açık adres atmıştı.

Ural bir an düşündü, gerçekten o adam abim olsa ne hissederdim diye. Bunca zaman ailesinden hep darbe yemişti, bir aile ferdini daha kabullenebilir miydi? Korkmadan, çekinmeden gidebilir miydi? Fikret'in oyununu düşündü, eğer gerçekten Şevket onun oğlu olsaydı da Ular'ın abisi sayılmazdı. Çünkü o da üveydi. Baba yalancıydı, evlatları gerçek ailelerinden ayıran şerefsizin teki, diye düşündü Ular. Gerçek babasını seneler önce bulmuştu, Baba'dan kaçmayı başarabilmiş yegane insanlardan biriydi öz babası. Oğlunu karşısında gördüğünde hıçkırıklarla ağlamıştı orta yaşlı adam. Bir abi ve ablası olduğundan da bahsetmişti. O abi gerçekten Şevket olabilir miydi?

Ular -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin