17.09.09
Ular Çevikel
Sıkıntıyla odanın içinde dolaşırken arada bir gözüm yatağa kayıyor, uyuyan kardeşime bakıyordum. Baba'nın yapacağı iyiliğin ta amına koyayım. Harbi bak! Böyle onun yedi ceddini!.. Susup tövbe çekerken kardeşimin başına gitmiş, ateşine bakmıştım. Aslında doktoru hiçbir şekilde yola çıkmamalı, tuvalete gitmek için bile ayağa kalkmamalı demiş. Ama Baba, onu alıp ta Ankara'dan İstanbul'a getirmiş, darbe almış karaciğeri de iç kanama yapmış. Gece normal bir şekilde uyuyan kardeşim, gece su içmeye kalktığımda ağzından kan geldiğini görmemle onun normal uyku olmadığını anlamam bir olmuştu.
"Nasıl? Durum ne?" diye sordum odaya giren doktorun dibinde biterken.
"Şimdilik bir sıkıntı yok, iç kanamayı çoktan durdurmuştuk. Ateşi de düştü. Dinlenmesi gerekiyor." Doktora başımı sallarken dönüp tekrar kardeşime baktım. "Bu arada Baba, sizi çağırıyor."
"Hı?" Ona döndüğümde son dediğini tekrar edince yüzümü buruşturdum. Şimdi...
"Merak etme Necmi bana emanet, ona zarar gelmemesi için elimden geleni yapacağım." Konuşan doktora baktım, ellilerinde olması gerekiyor. Babacan tavrı var ama bilirim, en puşt olanlar her zaman en iyi insan rolü yapanların altında yatar.
Onu umursamadan kardeşimin başına gidip alnından öptüm.
"Şevketlerin inandığı Allah'a emanetsin güzel kardeşim," diye fısıldadıktan sonra bir kere daha alnından öptüm ve odadan çıktım.
Yalının merdivenlerinden inerken kardeşimi çatı katına aldırıp başına doktor ve hemşireler dikmesine karşılık benden ağır bir görev isteyeceğine eminim. Kardeşim iyi olsun, gerisi çok da umurumda değil. Onun çalışma odasına geldiğimde kapısını tıklatıp içeri girdiğimde üzerini giyiniyor olduğunu gördüm.
"Eh. Biraz fazla çalışıp kardeşinin tedavi ücretini ödemelisin oğlum, hiçbir şey karşılıksız değildir. Şimdi önemli misafirimle konuşmam gerek, ondan sonra da gün boyu toplantılara katılacağız."
"Emredersiniz Baba," dedim ellerimi önümde birleştirirken.
Yanımdan geçerken omzuma dostça vurup çıktı, peşine takıldım. Beraber yalıdan çıkıp son model, her şeyi otomatik Mercedes marka aracına bindik. Ben sürücü koltuğunun yanında takılırken o arkada, yanındaki sekreterini dinliyordu. Geceleri genel olarak düşünmekten uyuyamaz, uyuduktan dakikalar sonraysa hep bir şeyler için kalkardım -su içmek, ihtiyaç gidermek ya da kabuslar yüzünden-, o sırada da Necmi'nin halini görmüş, ondan sonra hiç uyuyamamıştım. Göz altlarım tamamen çökmüş, mor olamayacak kadar renkleri kaçmıştı.
Necmi'm...
Şevket Uşak
Namazdan kalkıp seccademi katlayıp yerine koydum, yatağıma oturdum. Ben çevresi geniş bir insanımdır, Eskişehir'de otururken İstanbul'da arkadaşlarımı sokaklara tur attırabilecek kadar... Ama artık anladım; benim de İstanbul'a gitmem gerekiyor gibi duruyor. O mesajı kimin gönderdiği hâlâ muamma. Numarayı karakoldan aratsak da kime ait olduğu belli değil, sadece İstanbul'da Eyüp Sultan yakınlarında bir umumi tuvalette mesaj atılmış, ardından cihaz kapatılmış. Ya Necmi olmalı ya da Ular.
Ulan bir isim bile beni nasıl üzebilir ya? İç çekerek ayağa kalktım ve odamı terk ettim. İkizler, babama bir konuda yardım ediyorlardı. Sıraç'sa hâlâ Ular'ın peşinde olduğundan koltuklarda oturmuş kamera kayıtlarını izliyor. Kardeşimin kızarmış gözlerini gördüğümde laptoptan izlediği güvenlik kamera kaydını durdurup yanına oturdum.
"Abi bulalım şu çocuğu," diyerek bilgisayarına uzandığında kolundan tutup kendime çevirdim ve sıkıca sarıldım.
"Dinlen artık abim. Her türlü İstanbul'a gideceğiz zaten, orada da devam ederiz."
"Vicdan azabım var bebeğim." Benden ayrılıp arkasına yaslandı. "İlk gördüğümde aranızdaki o bağı görüp kıskandım, kötü davrandım. Yapmamam gereken imalar yaptım. Şevket'im valla yüreğim dayanmıyor. Her yatağa yattığımda onların nerelerde yattığını düşünmeden edemiyorum."
"Yalı." Birol koşarak yanımıza gelip elindeki gazeteyi gösterdi; "yalıda, Baba'nın yanında! Yalı abi, yalı!"
"Ne yalısı, ne oluyor?" Bilal da yanımıza geldiğinde ona da haberi gösterdi ve adamın ağzından uzun bir küfür çıktı.
"Baba'nın yalısı mı var?" Sıraç'ın sorusuyla Birol başını aşağı yukarı salladı.
"Hep konak derlerdi, o yüzden aklıma gelmezdi. Ama haberi okuyun abiler." Bilal'den gazeteyi çekip haberi okumaya başladım:
"Şok Haber! Baba lakabıyla tanınan, birçok ilaç, tekstil fabrikaları bulunan Ecevit Baba Adamış; yıllar sonra yalısında önemli isimleri topladı.
Onlarca büyük markaların kurucuları, yöneticilerin katıldığı ziyafette tek gözde Baba'nın Oğlu Ular Çevikel'di. Genç adam kibarlığı, güzel vücuduyla Baba'nın yalısında tüm akşam beğeni topladı. Baba ile yapılan röportajda Ular'ın gerçek ailesi olmadığını, ama bunun bir öneminin bulunmadığını anlattı. Ular Bey'i yakın zamanda şirketlerinde de göreceğimizin haberini verirken eli sürekli oğlunun üzerinde, mutlulukla ona bakıyordu.
Ecevit Baba Bey tekrar ne kadar mükemmel bir kalbi olduğunu gösterdi. Kimsesiz, sokak çocuğunu kanatları altına aldı." Haberin devamını okuyamadan Ular'ın gözlerine baktım; öyle derin tebessüm etmiş ki göz bebekleri parlıyor.
"Abi bileğine bak," diye uyardı Sıraç. Açtığı tabletten ziyafetten fotoğraflar vardı ve bir fotoğrafta Ular'ın pantolonun bilek kısmı hafif havaya kalkmış, bileklik gözüküyor. "O bilekliği biliyorum Şevko; suçlulara takılıyor. An be an nerede, kaç dakikada aynı konumda olduğu gözükür. Hatta bazı sürümlerinde kalp atışları bile dinlenirken kamera, ses dinleme gibi özellikleri de var."
"Şerefsiz." Sesi titrek çıkan Bilal'e döndüğümde ağladığını gördüm. "Orospu çocuğu," diyerek gözyaşlarını sildi. "Yavşak piç."
"Oğlum kızgın mısın, mutlu musun?"
"Ne önemi var Muammer amcam? Ben kardeşimi çok özledim. O tutsak kalmaktan nefret eder, kim bilir nasıl dayanıyor?" Akan yeni yaşlarını silip burnunu çekti. "Yavşak piç! Beni niye almadı?"
"He seni alsaydı da sen plan yerine direkt Baba'nın kafasına sıksaydın. Çok mantıklı, bunu niye düşünemedik? Hadi gidip teslim olalım. Mal!" Birol bağırarak kalkıp bir de kafasına vurduğunda Bilal daha çok ağlamaya başladı.
"Kardeşimi özledim!" Gidip babamın beline sarıldığında istemsizce güldüm. "Baba kardeşimi istiyorum, o da mutlu olmayı hakkediyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ular -Erkek Versiyon
Teen FictionBen inançsız bir oğlanım, ama Rabbe değil. İnsanlara inanmam, çünkü biliyorum ki onlar sözlerini tutmayan birer kuklalar." Öz ailesine ne olduğunu bilmiyordu, aniden yetimhanenin kapısına bırakılmış çocuk Şevket'ti. Ama hayatı aksiyon filmlerinden b...