18-

1.6K 131 12
                                    

09.09.23

Ular Çevikel

Başıma bela geldiğinde ya da geleceğini hissettiğimde onu tamamen ortadan kaldırarak kurtulurdum. Bıçaklar, boğar, arabanın altına atabilirdim. Ama şimdi adam öldürmenin külliyen yasak olduğu bu evde elim kolum bağlı hissediyorum.

Baba'nın adamları bizi bulmuş, kapıya bile dayanmışlardı. Sıraç olmasaydı belki de şu anda Ankara'ya geri götürülmüş veya adamları öldürmüştük. Sabretmeyi öğrenmeye çalışırken Bilal'den daha fazla sigara içiyor, Birol'den bile daha tetikte duruyordum. Eğer bir silahımız olsaydı belki daha rahat olabilirdim...

"Oturabilir miyim genç adam?" Muammer amcanın sesini duyduğum an saygıyla ayağa kalkıp koltukları işaret ettim.

Baba'ya ve adamlarına saygı göstermek zorunda olsam da inatla göstermezdim, bu adam saygının en alasını hakkediyor. O oturduğunda ben de oturdum, bir sigara yaktı.

"Sen neden çok üzülüyorsun? Kötü olaylar yaşıyorsunuz, ama herkes bir yerden umut ağacına tutunurken sen niye hep üzgünsün? Anlatmak ister misin?" Adam benle konuşmaya çalıştıkça ağlayasım geliyor.

"Hiç," diye kestirip atmaya çalışsam da anında sesim titremiş, gözlerim dolmuştu. Beni yanına çağırdığında ikilemde kaldım.

Ben inançsız bir oğlanım, ama Rabbe değil. İnsanlara inanmam, çünkü biliyorum ki onlar sözlerini tutmayan birer kuklalar. Bu adam bizi korumak, iyi tutmak için söz verdi. Ama ya...

Düşüncelerimi susturup pat diye adamın oturduğu üçlü koltuğa oturduğum an elini kaldırdı. Korkarak kendimi kassam da elini kuş tüyünden hallice sırtıma koyup sıvazlamaya başladı.

"Gözyaşlarınızı da kesmişler sizin, Şevket anlattı. Bir insanın yaşı düşmezse taştan ne farkı kalır? Hayvanlar bile acı çektiklerinde ağlayabilirken..." Susup sigarasından derin bir soluk çekti. Dumanı bana gelmemesi adına ters tarafa üflerken boğazımdaki düğüm daha da büyüdü. İçtiğim sigara dumanından bile korumaya çalışıyor...

"Şevket çok küçükken kanser olmuştu, doktorlar hiç umut yok diyordu." Şokla adama döndüm, üzgün gözlerle havaya bakıyordu. "Elim kolum bağlandı, her yalnız olduğum an ağlıyorum. Evladım her gün kan kusuyor, ateşini düşüremiyoruz. Bir gece bu Şevket uyandı, kalktı geldi yanıma. Ağrısız geçirdiği nadir zamanlardandı, kaşı yok kirpiği yok... Ellerini beline koydu, sen ne biçim babasın dedi. Oğlumu kurtaramıyorum diye zaten kendimi kötülüyorum, zannettim o da o yüzden bana kızıyor. Ama öyle değilmiş, gel beraber ağlayalım, ne diye gidip tuvalette ağlıyorsun? Biz aile değil miyiz, yaşlarımız bile birbirinden güç alsın diye uzun uzun kızdı bana. O zaman beraber ağlamanın bile ne kadar güçlü olduğunu fark ettim. İçerdeki arkadaşların, sen her yalnız kalmaya kalktığında yaşlı gözlerle arkandan bakıyorlar. Onlar da üzgün, biz de üzgünüz. Hele Şevket, aramadığı kapı kalmadı. Üzülmek için yalnız kalma, bazen gözyaşlarımızın bile desteğe ihtiyacı vardır."

Adam her ne kadar destekli konuşsa da aklım Şevket'in hastalığında kalmıştı.

"Ne kanseriydi, nasıl iyileşti?"

"İlik. Tedaviyle bulunan ilikli toparladı ayağa kalktı, şimdi görüyorsun; camış gibi. Aramızda kalsın ha, bunun konuşulmasını sevmez. O zamanlar ağrıdan hep altına işerdi, tutamazdı tuvaletini. Kanser dediler mi çocuğun aklına sidik geliyor, kendi kendine kızyor. Bizimki de normal değil işte." Muammer amca gülerek anlattığında zorla tebessüm ettim.

Kafamın içinde karanlık hücrede tek başına ağlayan Şevket'in sesi geldiğinde başımı eğdim. Ellerimle yüzümü kapayıp sıvazladım.

"Oğlumun canını çok yakmışsınız," dediğinde kalakaldım. Adama bakmaya bile korktum. "Onu bıçakladığını da biliyorum. Evladımın canını yakanın canını kurtarmaya çalışıyorum, bu benim için çok zor. Sana her baktığımda evladımı ameliyat kapısında beklediğimi hatırlıyorum. Sonra sana bakıyorum, daha 22 yaşındasın ama paramparçasın. Vücudun değil, ruhun kanıyor. Yanlış anlama, sana acımıyorum. Sadece biliyorum ki oğlumu ancak her acıyı bilen biri koruyabilir. Ama ben ikinizi korumak zorundayım, yanınızda olmalıyım. Çünkü ben bir babayım ve siz kaç yaşınıza gelirseniz gelin hepinizin babasıyım. Sizin yüzünüzdeki tebessüm, hayatta adımlarınızı güvenle atmanız benim için cennetle eş değer. O yüzden artık yalnız kalma, güç toplamaya çalış, bizden yardım al. Biz sana yardım etmeye hazırız." Elini kaldırıp tekrar hafifçe omzuma koyduğunda bu sefer kendimi hiç kasmamıştım. Başımdan öpüp ayağa kalktı.

Ular -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin