4-

3.3K 208 39
                                    

06.09.23

*Allah'ım, hep Zehir yazıyorum, sen sabır ver! Geçiş bölümü olduğundan kısadır.*

Şevket Uşak

Çok sevgi dolu büyümüştüm, hiç negatifliğe maruz kalmamış, şahit de olmamıştım. Bu yüzden aksiyonlu diziler izlemeyi bile sevmezdim, şiddetin hiçbir türlüsüne alışkın değildim. Hatta arkadaşlar arasında lakabım Muhallebi Çocuğu olmuştu. Şimdiyse bel boşluğumda iyileşmiş, ama izi büyük bir yarayla evimdeki koltukta yatıyorum.

O sokaktan çıkamamıştım, sürüklenmeye bile halim kalmamıştı. Ambulansın numarasını zar zor tuşlamıştım. Adresimi verdikten sonrası yoktu, uyandığımda annemle babam başımda, bir hastane odasında yatıyordum. Ailem Eskişehir'de oturuyorlardı, onları polisler bilgilendirmiş, babam oraya nasıl ulaştık hatırlamıyorum diyordu. Çok korkmuşlardı ki haklılar, ben bisikletten bile düşmemiş biriydim. Polislerle aileme beni kimin yaralandığını görmediğimi söylesem de ikisi de inanmamıştı. Polisler, o lisede okuyorum diye inanmamışlardı. Haklılardı.

"Şevkuşum biraz daha iyi misin?" Annemin sorusuyla sadece başımı aşağı yukarı salladım.

Annem sürekli iltifatlar ederdi bana, temasla severdi, öpebilse kalbimi bile öpeceğine eminim. Babam desen dağ gibiydi. 24 yaşımdaydım ama bu yaşıma kadar ailemin bana bağırdığını ya da başıma bir şey geldiğini hiç hatırlamıyorum. Hasta bile olmazdım lan...

"Oy kurban olurum," deyip alnımdan öptüğünde gözümden bir yaş düştü.

Şişlenmemiştim, ama bıçaklanmak da boktandı tamam mı? Öleceğimi sandım! Annem dibimden kalkıp mutfağa yöneldiğinde babam oturduğu yerden bana tebessümle baktı. Ailemi de yormuştum işte.

"Bak şimdi bir eşin olsaydı sana benden daha iyi bakardı." Annemin günlerdir yaptığı gibi konuyu tekrar eş meselesine bağlamasına iç çektim.

"Allah aşkına başlama kadın," diyen babam elindeki gazeteyi bıraktı ve ayağa kalktı. "Ben bile bunaldım, çocuk ne yapsın?"

"Gelin istiyorum, Muammer. Torun istiyorum. Babaanne olmak istiyorum. Herkes kaynana, babaanne oldu bir ben kaldım!" Çocuk gibi mızmızlandığını duyduğumda güldüm.

"Anne, benim bir eşe ihtiyacım yok. Yemek yapmasını biliyorum, evim temiz, sevgilerini iliklerime kadar hissettiğim ebeveynlerim var, sevgimi verebileceğim insanlar var. Başkasına ihtiyacım yok," derken yerimde toparlanmıştım.

Yatmaktan sıkıldım yahu. Bir buçuk haftadır yat yat, başka yaptığım bir şey yok. Hele ilk iki gün tuvalete gitmem bile yasaktı... O anlar aklıma geldiğinde babama borcumu ödeyemeyeceğimi bir kere daha anladım.

"Doğru ya! Buraya ilk geldiğimizde tertemizdi. Senin evin niye tem?.. Eşek sıpası, sen eve kadın mı attın? Ay oğlum gerçek bir peze..."

Babam, annemin sözünü kesti: "Yuh be kadın! Temizlik imandan gelir, imandan! Oğlum, biz yarın gidiyoruz tamam mı? Annenin bu zorbalıklarını daha fazla çekmene gerek yok."

"Ne gitmesi? Ben oğlumu bırakıp gitmem!" Anında annemin gözleri dolduğunda ayağa kalkıp ona sarıldım ve omzundan öptüm.

"Tatile gelirsiniz anne. Zaten benim de okula gitmem gerekecek, burada sıkılırsın. Komşuların seni özler." Onu ikna etmeye çalışırken sanki hâlâ yaram varmış gibi dikkatle sarılıyordu.

Gitmeleri konusunda babamla dün akşam uzun uzadıya konuşmuştuk. Burada kalırlarsa annem iki güne beni evlendirirdi ve babam da bunu istemediğimi içten hissettiği için engellemeye çalışıyordu. Gece gizlice hazırladığımız bavulları babamın aldığını gören annem daha içten ağladı.

İki saat onu susturma, bir buçuk saat boyunca da vedalaşma seremonisiyle uğraşmıştım. Sonunda gittiklerinde binanın dışında derince nefes aldım. Gerçekten iyiydim, yaram dokunduğumda bile acımıyordu. Aldığım ilaçlar bana hep iyi geliyordu. 

Eve gerisin geri çıkıp hazırlanmaya başladım, saat çoktan dokuz olmuştu ama olsun, geç kalacağımı sıkıntı etmezler. Hastanede üç gün kalmıştım, o süre boyunca öğrenciler hariç okuldaki her çalışan ziyaretime gelmişti. Öğrencilerim gelmemişti, çünkü Ular'a bulaştığımı biliyorlardı...

Her zamanki siyah-beyaz takımımı yapıp kabanımı giyindim, çantamı ve telefonumu aldım. Evden çıktıktan hemen sonra kapımın bütün kilitlerini kilitlemiştim. Ne olur ne olmaz. Arabama bindiğimde günler sonra yalnız başına sokağa çıkmanın korkusu her bir yanımı sarmıştı, ama umursamadım. 

Okulun önüne çektiğim arabamdan inmek istemedim, dışarıya adımımı atmak yerine evime geri sürmek istedim. Kafamı geriye yaslayıp okul binasına bakındım, burası yüzünden ölebilirdim... Aracımın camı aniden tıklatıldığında neredeyse ruhumu teslim ediyordum.

Camımın dibindeki Hüseyin Bey, sesini duyurmak için bağırarak konuştu; "Şevket Bey iyi misiniz?"

Kontaktan anahtarı, yan koltuktaki çantamı alıp indiğimde Hüseyin Bey'e olumlu cevap vermiştim. Onu beklemeden turnikelerden geçiş yapıp yavaşça yürümeye başladım. Okuldan içeri girdiğimde sıkıntılı bir iç çekmiştim. Meslektaşlarım hastanedeyken resmen benimle alay etmişlerdi...

Merdivenleri ağır ağır çıkıp sınıftan içeri girdim, sınıfın haline bakınmadım ya da ayağa kalktıklarını duyduğum çocuklara günaydın demedim. Çantamı masaya koyup bir tebeşir aldım ve ders anlatmaya başladım. Kimseye tavır takınmıyorum, öyle bir hakkım yoktu. Ular ve çetesinin marifetini bildiğim halde Ular'ın üzerine gitmiştim, elbette bana bir şey yapacaktı. Üzgündüm. Kurtarmayı düşlediğim çocuk, ona yardım edecek ellerden korkup saldıracak kadar umutsuzdu. Hayallerle yaptığım mesleğin aslında çocuklar tarafından ne kadar nefret edildiğini görmek canımı sıkmıştı.

Kapı çaldığında komutu verdim, açıldı ve o girdi; olası katilim. Dudaklarım kan çekilmiş gibi uyuştuğunda anında tahtaya döndüm, dersi anlatmaya devam ettim. 

"Gireyim mi hoca?" Onun sesini duymak ellerimin titremesine neden oldu.

"Öldürmekle tehdit ettiğin adamdan mı izin alıyorsun? Ne yaparsan yap," derken tahtaya yazmaya devam etmiştim. Sınıftakiler onun ne olduğunu bildiğin sınıftan çekinmezdi, buna defalarca şahit olmuştum. Dibime geldiğinde bile ona bakmadım.

"Ne diyorsun lan sen? Sana o çeneni kapatacaksın demedim mi? N

•••e yani, çocuk gibi trip mi atacaksın, küstüm, oynamıyorum da diyecek misin?" Onca sorusundan sonra ona döndüm, hâlâ o ruhsuz bakışlar...

"Düzgün Türkçe konuşabiliyordun ha? Bak buna sevindim. Geç sırana öğrenci." Gözlerimin içine baktı... baktı... baktı. Sonunda yanımdan geçip sırasına geçti. Beni en büyük kabusumla yüzleştirmişti, artık onun hiçbir şeyinden korkmuyorum.

•     •     •

Bir buçuk hafta okulda olmamanın kötü yanları, konuların birikmesiydi. Bazı sınıflarda müfredattan geri kalmıştım ve öğrencileri sıkmadan, iyice pekiştirmelerine yardımcı olarak hızlanmak zorundaydım. Okul dağılmış, temizlik görevlisi bile işini bitirip gitmişti. Bense kalmıştım, gerçekten boş olduğuna emin olana dek çıkmayı reddetmiştim. Evet, en büyük korkumla yüzleşmiştim ama korkuyordum, yalan yok. Cesaretim sadece Ular'a karşı...

Sonunda öğretmenler odasından çıktığımda Ular'ın merdivenlere oturmuş, direkt odanın kapısına bakarken gördüm. Sormak istiyorum, neden bu kadar ruhsuz ve umutsuzsun diye. Ama... Başımı çevirip dış kapıya yürüdüm.

"Merak etme kimseye bir şey söylemedim," derken okul binasından çıkıyordum. Tam peşimdeydi...

"Biliyorum. Sadece seni takip edip aptal mı yoksa gerçekten cesur mu olduğunu öğrenmeye çalışıyorum." Öyle rahattı ki ben de saldım. Onun öldürmeye korkusu yoksa benim de ölmeye olmaz. "Hoca gözüm üzerinde. Tek hatanı yakalarsam parçalarım."

Cevap vermedim, sadece turnikelerden geçip arabamın yanına gittim. O da sanki beni takip etmiyormuş gibi elleri cebinde öylece geçip gitti. Senden korkmuyorum çocuk, sana üzülüyorum.

Ular -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin