24-

1.1K 122 16
                                    

15.09.23
Ular Çevikel

İstanbul'da Baba'nın yanında kalmaya başlayalı sonunda dört hafta olmuş, biraz güven kazanmaya başlamıştım. Baba'ya benim gibi davranan -kaçıp sonrasında teslim olan- çok üye vardı, o yüzden yaptığım bir suç teşkil etmiyor, aksine sıradan geliyor.

Yani şu anda saat akşam dokuzda yalının denize bakan balkonunda manzarayı rahatça izlemem kimse için sıkıntı değil.

Ankara'yı, kardeşlerimi, okulu özledim...

"Ular Bey, Baba çağırıyor." Arkadan seslenen çalışana dönmedim, son kez derince baktım manzaraya ve eve girdim. "Çalışma odasında, efendim."

"Eyvallah koç." Çalışan baş selamı verip yanımdan uzaklaştı. Zemin kattaki çalışma odasına girdiğimde onun dosyalarla boğulduğunu görmek hoşuma gitmişti.

"Gel oğlum, gel." Oturmamı işaret etse de masanın çaprazında ayakta kalmaya karar verdim. "Ankara'da okulda yaptığın görevi hatırlıyor musun?"

"Evet Baba, okulun yer altı sığınağındaki uyuşturucuyu bekliyor, o gizli geçitlerden gelenlere senin emrettiğin sayıda satış yapıp, parayı okulda aklıyordum." Sözüm bittiğinde başını salladı. "Yine mi bir okul görevi var?"

"Yok canım; artık 23 olacaksın, lisede okuman aşırı alakasız. Ama buna benzer bir işim var, seveceğin ve zevk alacağın görev." İşin ne olduğunu sormak yerine beklemeye devam ettim. "Bir hangarım var, jetimin bagaj bölümünde balya balya mal var. Onları Hatıpköy'deki depoma götürecek tıra eskort olacaksın."

"Emredersin Baba. Hemen çıkıyor muyum?" Başını sallarken hangi arabaya bineceğimi de söylemişti.

Odasından saygıyla selamlayarak çıkıp koşar adım dışarı çıktım, kapının önünde bekleyen siyah Audi marka, 34 plakalı aracın yolcu koltuğuna oturdum.

Şoför otuzlu yaşlarında bir adamdı, konuşmayacağı her halinden belli olduğundan muhabbet açma girişiminde hiç bulunmadım.

Havaalanına yakın yerlerde bir hangara geldiğimizde arabadan inip hangardan içeri geçtim. Lüks bir özel uçaktan indirilen koliler, hızlı ve el birliğiyle tırın kasasına yükleniyordu. Etrafta dolanıp boştaki elemanın yanına adımladım.

"Ooo! Ular Bey'imiz de buradaymış." Daha ben adım atmadan onun bana koşmasına kaş çattım. "Bakma bana öyle, seni herkes tanır. Baba'nın Ankara'daki oğlu."

"Buradakilerde yok mu sanki benim gibiler?" Sorumdan sonra başını iki yana salladı.

"Ankara'daki güvendiklerine 'oğlum' der, buradakilere ise 'evlatlığım'. Ama bak sen ayrısın, seni herkese anlatır. Gerçek oğlu yerine koyar." Daha çok kaş çattım. Lan niye?

"Hata yaptığım halde mi?"

"Ohoo! Senin o hata dediğini buradaki herkes yapar da kimse senin gibi telafi edemez. Lan bir bakmışız Baba, seni harbiden soyuna almış..." Güldüğü an ben de sırıttım. "Senin gibi olmak isterdim."

"Tabii canım, daha Baba'ya soru soramazken benim yerimde olmak iste. Buyur kardeş, çok özendirmeyeyim." Cevabımdan sonra telrar kahkaha attı.

"Saçma bir triptesin. Sorsan kasaların yerini bile söyler."

"Bu da beni daha şüpheli konumuna düşürür. Sonuçta Baba sürekli tetikte olmak zorunda," dedim sinirle hangara bakarken. "Daha kaç tane hangar var, hangilerine gitmek zorunda kalacağımı öğrensem yeter."

"Ondan kolayı mı var? Hangar iki tane, ama bunu iş adına kullanırken diğeri sadece misafirleri veya akrabaları için. Bunlar önemli değil, asıl mühimi tırların mekanı..." Susup etrafına baktı ve başını iki yana salladı. "Tır park yerlerini depo olarak kullanır. Baba'ya altın kasalarını sor, ama park yerlerinin imasını bile yapma. Asıl o zaman şüphelenir. Beykoz'un orada bir garaj var, tırlar park edilir oraya. Baba'nın en sevdiği, büyük meblağları tuttuğu yerdir orası. Yer altı otoparkı olması çok da ilgi çekmiyor."

Tam ağzımı açmıştım ki yükleyicilerden biri bağırdı; "bura tamam! Yola çıkmaya hazırız."

Yanımdaki elemana eyvallah çekip eskortluk yaptığım arabaya bindim. Üç tır, dört eskort aracı vardı. Diğerlerinin silahları olduğuna eminim. Yani tehlikeli iş.

"Dağ yolundan yavaşça gideceğiz," diyen şoföre başımı salladım. "Ne konuştunuz?"

"Şanslı olduğumu söyledi, Baba beni çok seviyormuş. Baba'yı hayal kırıklığına uğratamam." Adam yan gözle bana bakıp başını salladı.

•     •     •

Şevket Uşak

Baba denilen herifle uğraşamayacağımı Türkiye'nin en popüler ve güçlü avukatıyla mahkemede bakıştığımda anlamıştım. O avukat bizim düşmanımız olduğu sürece değil şikayet edebilmek, çamur bile atamayız.

"Böyle olmayacak," diyen Sıraç başını dosyadan kaldırdı. Çocuk uykusuzluk ve molasız çalışmaktan bitap düşmüştü. "Küçücük bir açık bile yok. Eğer zamanında akıl sağlığı raporunu almış olmasaydık şu anda bir akıl hastanesinde kalıyor olabilirdin."

"Artık bırakalım," dedim duvara bakarken. "Olmuyor, yapamıyoruz. Daha tutunacak bir dalımız bile yok."

Aylarca bu dediğime karşı çıkan ev ahalisi şimdi sessizliğe bürünmüş, benim gibi bakışlarını kaçırmışlardı. Artık öğretmenlik de yapmak istemediğimden istifa etmiş, diplomamı yakmıştım. Eğer yanımda destekçi birkaç meslektaşım olsa amenna, ama yalnızken hiçbir boka yarayamıyorum.

"Abi, biz..."

Babam, Birol'un önünü kesti; "siz bu evin evlatlarısınız. Çalışıp ayaklarınızın üstünde duracaksınız, sağlıklı olacaksınız."

Onlar konuşurken öğlen ezanı okuduğunda yayıldığım yerde toparlandım, annem televizyonu kapadı. Sessiz mutfakta sadece dışarıdan boğuk gelen ezan sesi duyuluyordu.

Telefonuma mesaj geldiğinde sehpadan aldım, ekran kilidini açtım. Kayıtlı olmayan bir numara, WhatsApp'tan ses dosyası atmış. Kaşlarımı çatarak dosyayı açtım ve tanımadığım bir adamın sesi, ezan sesini bastırdı;

""Ondan kolayı mı var? Hangar iki tane, ama bunu iş adına kullanırken diğeri sadece misafirleri veya akrabaları için. Bunlar önemli değil, asıl mühimi tırların mekanı... Tır park yerlerini depo olarak kullanır. Baba'ya altın kasalarını sor, ama park yerlerinin imasını bile yapma. Asıl o zaman şüphelenir. Beykoz'un orada bir garaj var, tırlar park edilir oraya. Baba'nın en sevdiği, büyük meblağları tuttuğu yerdir orası. Yer altı otoparkı olması çok da ilgi çekmiyor.""

Ses burada bittiğinde salondaki tüm kafalar bana dönmüş, kaşlarını çatmışlardı. Sesi defalarca oynattım, Baba lafına kulak kesildim. Numaraya baktığımda ne profil resmi vardı ne de hakkında kısmında bilgiler yazılıydı.

"0545*** : *ses dosyası*
Sakın arama veya yazma, sadece numaramı sakla.
Sana Baba hakkında bilgiler atacağım.
Geri dönüş yapma."

Mesajları o kendiliğinden sildiğinde sohbette sadece ses dosyası kalmıştı.

"Abi, bu..." Sıraç susup ayağa kalktı ve güldü. "Bu çok büyük bir bomba!"

"Ama kim? Çocuklar, sesin sahibini tanıyor musunuz?" İkizler, babamın sorusuna olumsuz yanıt verse de tüm olumlu düşünceler zihnimde oluşum aşamasına geçmişti.

Ular -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin