19- ay ve güneş

114 16 11
                                    


Tüm gününü üniversite'nin kütüphanesinde ders çalışarak geçirmişti. Bu ona iyi geliyordu ancak hem fiziken hem de zihnen çok yorulmuştu.

Karman çorman olmuş yorgun zihni artık etraftaki sesleri bile duymakta zorlanıyordu. Adeta tıkanan kulaklarını açan şey uzaktan duyduğu müzik sesiydi. Bu melodiyi tanıyordu, en sevdiği şarkının giriş kısmıydı. Zihninin açıldığını hissettiğinde istemeden sesin geldiği yöne doğru adımladı. Yaklaştıkça yüzünde oluşan tebessüm artıyordu. Sırtında bir taş taşıyormuş gibi hissediyorken duyduğu müzik sesi bir tüy gibi hissetmesini sağlamıştı. En sevdiği şeydi müzik dinlemek.

When you get older, plainer, saner
Will you remember all the danger
We came from?
Burning like embers, falling, tender
Longing for the days of no surrender
Years ago
And will you know

Şarkıyı söylemeye başladıklarında gruba yeterince yaklaşmıştı kuroo. İyice eridiğini hissederken en yakınında bulunan kolona yasladı kendisini. Tüm dikkatini gruba vermişti artık. Ne etrafında ki metrodan çıkmış merdivene yürüyen koca insan topluluğunu görüyordu, ne de iki tarafından hızla geçen metronun sesini duyuyordu. Tek yapmak istediği şey buydu. Haftalardır zihninde dolanan şeylerden sıkılmıştı. Geceleri onu uyutmayan düşünceler yüzünden saatlerce ders çalışması onu tüketmek üzereydi artık. Her ne kadar tükense de kenmadan uzak kalmak ona iyi gelmişti. Her şeye rağmen eski haline geri dönebilmişti. Ancak yine de hala izleri vardı ki bu sebeple kendisini sürekli meşgul ederek toparlamaya çalışıyordu. Ona iyi gelecek şeyin onu mahveden şey olduğunu bilmiyordu sonuçta. O an sadece o müziğe odaklanmak, bütün dertlerini unutturmuştu ona.

Let's raise a glass or two
To all the things I've lost on you
Oh-oh
Tell me are they lost on you?
Oh-oh
Just that you could cut me loose
Oh-oh
After everything I've lost on you
Is that lost on you?

Nakaratın gelmesiyle kendisini tutamamış, dudaklarını oynatarak sessizce eşlik etmeye başlamıştı. İçi huzur doluyordu. Sadece gruba odaklandığı için etrafında bomba patlasa duymayacak haldeydi. Bu sebeple aralıksız kendisini izleyen kenmayı farkedememişti. Şarkının bitmiş olması kurooyu üzerken grubun toplanmaya başlamasıyla kuroo üzerindeki bakışları hissetti. Hissettiği yöne döndüğünde kenmayı görmeyi beklemiyordu. Çünkü bu metro durağı kenmanın her hangi bir işinin çıkabileceği bir yere ulaşmıyordu. Yani buraya kendisi için geldiğini anlamıştı kuroo. Derin bir iç çekip gözlerini kaçırdı önce, sonra da arkasına dahi bakmadan yürüyen merdivenlere ilerledi.

Arkasından kenmanın koştuğunu hissedebiliyordu, bu koca kalabalıkta duyabildiği tek şey kenmanın ayak sesleri ve koşarken alıp verdiği nefeslerdi. Onun koşması kuroonun adımlarını hızlandırıyordu. Kenmanın ardından adını seslenmesiyle kaşlarını çattı kuroo. Duymazdan gelmeyi tercih etti ve yürüyen merdivenlerden çıkıp ay ve yıldızın süslediği boş sokakta büyük adımlar atmaya başladı.

Sokağa vardığında arkasına baktı, kenmayı göremeyince gittiğini düşünüp yavaşladı. 'demek ki azıcık bile uğraşmak istemiyorsun. Vazgeçmişsin bile. Zaten ne bekliyordum ki.' Diye geçirdi içinden. Daha fazla üzülmek istemiyordu ancak onunla alakalı her şey onu üzüyordu. Yüzünü asıp kafasını aşağı eğdiğinde yaklaşık beş dakika uzaklıktaki evine doğru adımladı.

"Kuroo!" Duyduğu sesle gözleri sonuna kadar açılmış, dudakları aralanmıştı hala başı eğikken. Şaşkınlıkla kafasını kaldırıp arkasına baktığında ellerini dizine dayayıp derin derin nefesler alan tamamen dağılmış haldeki kenmayı gördü. O ise elleri cebinde, dudakları hafif aralık şaşkın şaşkın bakıyordu. Vücudu yan dönük olsa da gözlerinin hizasındaydı kenma. 'vazgeçmemiş.' Diye fısıldadı kendisinin bile duyamayacağı kadar kısık bir sesle.

Lost On You ||| kurokenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin