25. Bölüm: "Rolünü Doğru Anlamak"

55.3K 4.7K 9K
                                    







Tekrarda merhaba! Uzunca bir bölüm ve önemli bir bölüm. O yüzden ben de fazlasıyla heyecanlıyım. Oylar ve yorumlar unutulmasın. Beni ne kadar motive ettiğini biliyorsunuz. Keyifli okumalar. Bu arada en son bölümü attığımda yeni 900K olmuştuk, şimdi 1.2M olmuşuz. Daha nicelerine. Yol uzun sonuçta.

Bölüm duyularını Instagram'dan yapıyorum ve birkaç gün önceden sayaç açıyorum. Bu yüzden bölümler hakkında bilgi almak için beni Instagram'dan takip edebilirsiniz, bir de buradan da edebilirsiniz tabii. Instagram hesabımın ismi hazel.noya. Sayaç açmaktan başka bir şey hariç kullanamadığım o mistik hesap... Bir gün ben de Instagram kullanmayı öğreneceğim buna inanıyorum.

Neyse sizi tutmayayım. Tekrardan iyi okumalar!

Bring Me The Horizon, Deathbeds

The Neighbourhood, Reflections

Jaymes Young, Infinity

25. Bölüm: "Rolünü Doğru Anlamak"

Elimdeki telefonu masanın üzerine bıraktığımda yavaşça koridordan içeri girdim ve kapıya doğru ilerledim. Kalbimde engel olamadığım bir korku vardı, kendimi korkmamak için ne kadar ikna etmeye çalışsam da bu aralar kafamın içindeki seslere iyice söz geçirememeye başlamıştım. Kendime yüklenmek için can atan tarafım bu durumda da suçu bana atmaya çalışıyordu ama bir şeyleri yoluna sokmak isteyen ve aynaya baktığında artık bir düşman değil de dost görmek isteyen tarafım bu konuda bile kendimi suçlamamamam gerektiği konusunda ısrarcıydı. Hayatım iki tarafın da savaşına tanık olarak geçmişti ve her seferinde birinci taraf o savaşı kazanıyordu.

Kafamı eğerek dürbünden kimin geldiğine baktığımda rahat bir nefes aldım. Gelen kişi Sonay'dı.

Kapıyı açarak onu içeri aldığımda kendini nefes nefes kalmış bir şekilde içeri attı. Üzerinde siyah bir şişme mont, altında da kot bir pantolon vardı ve ayağındaki botlar çamurluydu. Parkeye çamur bulaşması ile beraber yüzümü buruşturdum. Normalde her eve ayakkabı ile daldıklarından dolayı benim evime ayakkabı çıkararak girmeye hâlâ alışamamışlardı.

Boğazına sardığı kahverengi atkıyı çıkardığında ısınmak istermiş gibi ellerini birbirine sürttü. Burada ne işi vardı? Songur'a mı bir şey olmuştu? Az önce bana mesaj attığını biliyordum ama o mesaj hiç o atmış gibi hissettirmemişti.

"Ne oluyor?" diye sordum gözlerimi kısarak ona baktığımda. "Neden nefes nefesesin sen? Ve neden geldin?"

"Anka burada mı?" diye sordu gözleri ile etrafı tararken. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. "Buraya geleceğini söylemişti. Nasıl burada değil?"

"Buradaydı," dedim. "Gitti ama. Çıkalı oluyor biraz. Ne oldu?"

Buradaydı ama gitmişti. Muhtemelen bir daha gelmemek üzere gitmişti hem de. Bunun üzerine düşünmek beni iyi etkilemediğinden bu konuyu kafamın içinde atabildiğim kadar geriye attım ve Sonay'ın yüzüne baktım. Beyaz teni soğuktan kıpkırmızı kesilmişti. Ben de soğukta böyle çabuk ve kötü kızarıyordum.

"Nerede olabileceğine dair bir fikrin var mı?" diye sordu kaşlarını çatarak. Endişeli görünüyordu. Bir an içimi büyük bir korkunun kapladığını hissettim. Neden bu kadar endişeli görünüyordu? Anka'ya bir şey mi olmuştu?

"Hayır," dedim kendime geldiğimde. "Neden?" Ellerim titremeye başlamıştı. "Ne oluyor, Sonay?"

Eğer ona bir şey olursa vicdan azabından hayatıma devam edemezdim. Hem de son konuşmamızın nasıl olduğunu düşünürsem... Eğer onu bir daha göremeyeceksem bile, bunca zamanın hatırına düzgün bir veda etmem gerekiyordu. Ama geç kalmıştım. Fazla fevri davranmıştım ve onu kendimden uzaklaştırmıştım.

KASIRGAYA KANAN SAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin