24. Bölüm: "Bir Ölünün Hatıraları"

83.8K 4.7K 8.9K
                                    




Bir hafta aradan sonra tekrar merhabalar!

Bu bölüm kritik bir bölüm, sonu nedeniyle. 25 ve 25'ten sonraki bölümler kadar kritik olmasa da... Olaylara girmeye başlayacağız denebilir. Sonunda hepinizin Edin'den spoisini aldığınız ve yıllardır beklediğiniz yerlere geldik.

Bölümden sonra kritik yapmak için sizi bekliyor olacağım. Yeni bölüm duyurularını her zaman Instagram hesabımda yapıyorum o yüzden orayı da takip etmeyi unutmayın. Kullanıcı ismim deathlessniks. Çünkü hazelnoya yapmama izin vermiyor uygulama...

Oylar ve yorumlar unutulmasın. İyi okumalar diliyorum.



24. Bölüm: "Bir Ölünün Hatıraları"



Teoman, Bugün (Koyu Antoloji)

Damien Rice, It Takes A Lot To Know A Man

Isabel LaRosa, i don't forget you

Aaryan Shah, Renegade



Mart, 2018


Birini sevmenin sonunun hep bu kadar acı verici bitmesi hiç adil değildi.

Yüzü elleri arasındaydı ve gördüğünün üzerinden saatler geçmesine rağmen hâlâ ağlıyordu. Hayatı boyunca hayal kırıklığına uğratılan birisi olmuştu, belki de bu yüzden bir daha kimsenin ona büyük bir zarar veremeyeceğini düşünüyordu ama yine olmuştu işte, almayacağını sandığı hasarı almayı en son tahmin ettiği kişiden almıştı.

"Bana bunu yaptığını inanamıyorum," diye mırıldandı. Yüzü hâlâ elleri arasındaydı. Ağlamaktan ve bağırmaktan sesi kısıldığı için dedikleri zar zor çıkıyordu. "Bunu yaptığına inanamıyorum." Kafasını aniden kaldırdığında saatler sonra ilk kez yüzüne bakmak istemişti ama o, ona bakmıyordu bile. Bakışları elinde tuttuğu sigaradaydı.

Bakışları onun yüzünde dolaşırken ilk kez bir yabancıya bakıyormuş gibi hissetti. Dış görünüşü sevdiği adamla aynı olan bir yabancı oturuyordu karşısında. Onun gözlerine sahipti ama onun gibi bakmıyordu, onun yüzünü taşıyordu ama onun gülümsemesine sahip değildi.

"Özür dilerim," dedi sadece. "Seni üzmek istememiştim. Özür dilerim, Anka."

Sesi donuktu. Duygusuzdu. Söylediklerinin hiçbir anlam ifade etmediğinin somut bir kanıtıydı. Özür falan dilemiyordu aslında. Özür dileyebileceği bir şey yapmadığını farkındaydı. Ama umursamadan bu cümleyi kurabiliyordu yine de. Çünkü pişman değildi. Bu gece bunu bininci söyleyişiydi. Ve bir kere bile içten bir şekilde söylememişti. Daha çok sıkılmış gibiydi. Buradan bir an önce kaçmak istiyor gibiydi.

"Allah senin belanı versin," dedi  Anka ayağa kalktığında. Saatlerdir ağladığı için sesi artık zar zor çıkıyordu ve bağıramıyordu bile. Hem de ciğerlerinin son gücü ile bağırmak isterken. "Beni nasıl üzmek istememiştin ya?" diye sordu onun üstüne doğru yürürken. "Nasıl üzmek istememiş olabilirsin beni? Hiç mi utanmadın ya? Hiç mi utanmadın?" Kendini kontrol edemediği için odanın içinde bir o yana bir bu yana dönüyordu. Nihayet duraksadığında "Bu ne kadardır var?" diye sordu. Öğrendiğinden beri sormak istediği ama sormaya korktuğu soruyu sormuştu.

Aslında bu konuşmaları saatler önce yapmışlardı ama Anka onun kadar umursamaz davranamıyordu, yediremiyordu ve konuyu kapatamıyordu. Gözleriyle gördüğü olaydan sonra ağlayarak üstüne saldırmıştı ve onu resmen dövmüştü, sonrasında sessizleşmiş ve balkona çıkarak tek başına sigara içmiş ve ağlamıştı, o hâlâ yatak odasında bekliyordu. Sonra nihayet ağlamayı keseceğine dair kendine söz verdiğinde içeri geçmişti ve onun, onu aldattığı yatakta oturduğunu görünce yine ağlamaya başlamıştı. Şimdi ise... Bunun hiçbir açıklaması olmamasına rağmen o kadar çaresizdi ki sanki bir açıklama bekliyordu.

KASIRGAYA KANAN SAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin