24. BÖLÜM

5.2K 266 43
                                    



Dirt Poor Robins, But Never A Key

Adamlar, Acının ilacı

Adamlar, Acının ilacı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


24. BÖLÜM

İnsanın en büyük düşmanı gerçekten de sevdikleriymiş, insanın en çok onlar yaralayabilirmiş. Öyle bir yaralarlarmış ki damarlarından tek bir damla bile kan kalmazmış ama sen devam edermişsin, yaşarmışsın ve bunun adını hayatmış.

Sağ gözümden bir damla yanağıma doğru yol aldığında annem yanaklarını şişirerek nefesini verdi bıkkınca. "Of ağlayacak mısın gerçekten küçük bir çocuk gibi. Kaç yaşına geldin Rana, hal doğruları kaldıramıyorsun. Neden böyle bir insansın? Hayatımda senin kadar zayıf bir kişi tanımadım." Diye homurdanmaya başladığında gözlerimi onun gözlerinden kaçırdım. Durmadı devam etti. "Zavallı olduğunu kabul etmen gerekiyor."

Zaten ben hiç inkâr etmedim ki anne, demek istedim ama dudaklarımı birbirine bastırmaktan öteye gidemedim. Her şey koca bir saçmalıkmış gibi geliyordu. Yaşamak, ölümle aynı çizgideyken neden ölümden daha çok can yakıyordu?

Kumaşı sağlam olmayan, yolda kalırdı.

Her zaman nasıl biri olduğumu kendime hatırlatan biriydim, kaçmadım hiçbir zaman gerçeklerden ama annem her seferinde kaçıyormuşum gibi bir an durmadan bana yüzüme vurmaktan kaçınmıyordu, gerçekleri.

Önüme döndüm ve iğrendiğim sebze çorbadan nefesimi tuta tuta hızlı hızlı kaşıklarla bitirdim. Ne kadar hızlı olursam buradan uzaklaşmamda hızlı olacaktı, ne kadar hızlı olursam kendimi gerçek adında cehennem kuyusundan kurtulacaktım. Çünkü benim gerçeklerim annemin gerçekleriyle çarpışıyordu ve ben kendi gerçeklerime bile dayanamazken annemin gerçekleri beni diri diri öldürüyordu.

Midem ağzımda atarken gözlerimi sımsıkı yumdum ve bu hissi yok etmeye, unutmaya çalıştım. Kulaklarım uğulduyordu. Masanın üzerindeki mendiller dudaklarımı sildim ve kuru bir sesle, "Afiyet olsun." Deyip hızla ayrıldım evden.

Efe her zamanki gibi demir kapının ardından beni bekliyordu, onu görünce adımlarım duraksadı. Onunla gitmek istemiyordum, bu halimi görsün istemiyordum. Çalkalanan midem yüzümü buruşturup duruyordu. Dudaklarımı silimle ıslattıktan sonra tek omzuma astığım siyah çantamı öne çektim ve içinden su şişemi çıkarıp bahçenin kenarına, beni göremeyeceği bir yere geçtim. Şişeyi dudaklarıma dayar dayamaz çölde kalmışım gibi kana kana içtim hepsi.

Dudaklarımın kenarında akan su damlalarını üzerime giydiğim okul ceketimin kolunun tersiyle sildim. Biraz olsun kendime gelince demir kapıya doğru yürüdüm, kulübe oturan genç güvenlik görevlisi beni görür görmez kapıyı açmak için ayağa kalktığında elimi kaldırıp onu durdum.

Demir kapıdan dışarıya çıktığımda Efe'nin siyah Mercedes'i bana göz kırpıyordu, biraz evden ileride olduğunda beni tam göremiyordu. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde Efe toplanarak direkt bana döndü. "Uyuyor muydun?" diye sordum, çantamı kucağıma yerleştirirken. Ona bakmıyordum, gözlerimdeki herhangi bir ifadeden bir sürü anlam çıkaracağını biliyordum.

Orkideler AçtığındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin