"KRİZ"
Deliriyordum!
Evet, evet bunun başka bir açıklaması olamazdı. Ensemdeki nefes ve o tanıdık ses... "Hayır!" Diye fısıldadım, gözlerim kapalı bir şekilde. Bu sefer inanmayacaktım. Arkamdaki varlık, benim hayali ürünümdü.
"Adin," Fısıltısı kulağımı yakıp kavururken, ben zorlukla yutkunmuş gözlerimi hışımla açıp başımı arkamdaki kişiye çevirmiştim.
"Sen, sen gerçek değilsin." Ölmüştü. Ediz ölmüştü. Bu gerçeği bizzat bana Mete abi göstermişti. "Deliriyorum!" Evet, bu sefer deliriyordum. Ellerimle kulaklarımı kapattım. "Hayır, hayır inanmayacağım bu sefer. Sakin ol, Adin. Kimse yok karşında. Sadece, sadece deliriyorsun o kadar."
"Delirmedin." Dedi karşımdaki kişi. "Benim. Ben ölmedim Adin." Başımı hızlı hızlı iki yana sallayıp orafan ayrılmak istedim. Fakat kolumun tutulmasıyla ağzımdan koca bir çığlık kaçtı.
"Dokunma! Dokunma bana! Hayalsin sen. Gerçek değilsin." Buraya doğru gelen Mete abiyi görünce kolumu hırsla çekip sımsıkı sarıldım. "Ben yine onu gördüm sandım. Deliriyorum ben."
"Adin," diye fısıldadı hüzünle.
"Hani sen demiştin ya; 'öldü artık o' diye. Ben bu sefer inanmadım yaşadığına." Ağzımdan ufak bir kıkırtı kaçtı. "Kesin yine hayal görüyorum. Ee, tabi delinin hali bir başka oluyor."
"Hayal değil..." Tekrardan gülümsedim. Bu sefer ki gülümsemem daha sesliydi. Hatta öyleki; hem gülüyor, ağlıyordum.
Bekledim. 'O hayal, sen yanlış görüyorsun.' Demesini bekledim fakat öyle olmadı. Sustu. Sustuk. Sanki dünyadaki tüm sesler susmuştu. Benim kalbimin sesi hariç.
"O hayal değil, Adin. Ediz, o burada." Boynuna doladığım kollarım gevşerken, ben hâlâ olayın şokunu yaşıyordum. Bakışlarımı; arkamda kalan Ediz'e çevirip uzun uzun yüzünü inceledim. Sağ yanağında ufakta olsa bir yara izi oluşmuştu.
Kaşlarımı çatıp, titreyen elim yüzüne yaklaştırdım. Fakat dokunamadan geri çekip kocaman bir kahkaha attım. Evet, gerçekten deliriyordum.
"Adin..." Dedi o özlediğim ses. Bir buçuk senedir duymak istediğim ses...
"Siz, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?!" Başımı salladım. "Şaka... Şaka değil mi bu?!"
"Hayır," Mete abinin sesini duyduğumda tekrardan gülümsedim.
"Sen demiştin bana, hayal görüyorsun demiştin! Hatta, hatta tokat atmıştın, sırf deli olduğumu düşündüğün için!"
"Görev için..."
"NEDEN YA NEDEN! NEDEN GÖREV OLDUĞUNU BANA SÖYLEMEDİNİZ! ŞU HALİME BAK!" Hıçkırdım. "Ben o hastane yatağında kaç gün ölümle burun buruna geldim. Ve siz bunu bildiğiniz için, hiçbir şey söylemediniz."
"Görevdi, yemin ederim söyleyecektik..."
Lafını hızla böldüm. "Biliyor musun, keşke gerçekten ölseydin. En azından bir buçuk senedir çektiğim acıları boş yere çekmezdim." İşte bu Ediz için tam bir yıkımdı. Yutkundu. Hatta öyle bir yutkundu ki, sesi kulağımı delip geçecek raddedeydi. "Ne yaptın?" Diye sordum alayla. "Ben ölüm döşeğindeyken, sen iyi eğlendin mi bari? Görev için gittiğin o yerde yapabildin mi bir şeyler?"
Bir şey demedi. Ya da diyemedi. Öylece susup gözlerimin içine bakmaya devam etti. "Ya sen?" Mete abinin pişmanlık dolu bakışlarını gördüğümde dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Sen mutlu oldun mu, ben Ediz için hasta yatağındayken?" Elimi saçlarıma atıp hırsla çektim ve avucumda kalan tellerini gözünün önüne tuttum. "Saç tellerim her gün, bu şekilde dökülürken güldün mü bari? Arkamdaki kişi her aklıma geldiğinde kalbim sancıdı... Bunları görünce sevindin mi söylesene?!"
İkisininde bir şey demeyip susması beni artık çileden çıkartıyordu. "Neden susuyorsunuz?! Bir şey desenize!" Yönümü Ediz'e doğru çevirip göğsünü yumruklamaya başladım. "Ben bir buçuk senedir bir ölüden farksızım. Anlıyor musun? Ne yediğim belli ne içtiğim. Hergün seni bekledim."
Yanaklarımı kavradı. "Şimdi sıra bende. Senin geçirdiğin o bir buçuk sene var ya, aynısını bende yaşadım. Senin yaşadığın acıların aynısını bizzat ben de yaşadım. Sen hastanede acılar içinde yatarken ben izledim. Sadece izledim. Bu ne kadar acı bir durum, biliyor musun sen? Ben şu birkaç senede senin yanında kollarında olacağıma, sana takıntılı hatta seni öldürmek isteyen bir adamın peşindeydim." Son cümlelerini söylerken sesi biraz olsun sakinleşmişti. Ama ben sakinleşememiştim. Evet, o da zor dönemlerden geçmişti fakat benim yaşadığım ruhsal ve fiziksel acılar katlanılmaz bir boyuta ulaşmıştı.
"Ben öleceğim sandım. Hergün senin hayalini görmekten delireceğimi, kafayı yiyeceğimi sandım." Ağlamalarım az da olsa dinerken kendimi Ediz'den kurtarıp meydan okurcasına yüzüne baktım. "Ama bu seni affetmem için bir bahane değil. Ben, şu geçen bir buçuk senede nasıl ölüp ölüp dirildiysem, aynılarını seninde yaşamanı istiyorum." Son kez yüzüne bakıp kitapçıdan ayrıldım. Fakat hâlâ arkamdan gelen adım seslerini işitebiliyordum.
Mete abinin arabasını es geçip otobüs durağına doğru giderken Ediz'in ismimi seslendiğini duydum lakin oralı olmadım.
"Adin!"
"Ne Adin ne?!" Kolumdan tutup yüzyüze gelmemizi sağladığında acıyla yüzümü buruşturdum. Kullandığım ilaçlar yüzünden kolum dahil bütün bedenim morluk içerisindeydi. Ancak uzun kollu kıyafet giydiğim için farkedilmiyordu. "Özür dilerim, canını mı yaktım?" Dedi ilgili bir sesle.
Başımı iki yana sallayıp kolumu çekmek istedim fakat direterek tutmaya devam etti. "Tamam, tamam konuşma benimle. Yüzüme de bakma, ama lütfen bin arabaya seni eve bırakayım. Bak söz gelmem eve."
Gözlerimi sımsıkı kapatıp çaresizce başımı salladım. Ardından ileride duran arabasına doğru yürüyüp arka kapıyı açtım ve koltuğa oturdum. Ediz, ağzından birkaç bir şey mırıldansada onu umursamayıp başımı cama yasladım ve dışarıyı seyretmeye başladım.
Yarım saatin sonunda evin önüne geldiğimizde araba durmuş, fakat inmek için hiçbir etkende bulunmamıştım. Ediz'in söyleyeceği şeyleri vardı ve bunu anlayabiliyordum. Her ne kadar onu dinlemek istemesemde...
"Ben, ben gerçekten sana bunları yaşatmak istemedim. Ama seni korumak için yapmam gerekti." Bir şey demedim. Aslında ne denir bilmiyordum çünkü olan olmuştu. Ben bitmiştim artık. Şimdi özür dilediği için her şey eskisi gibi olmayacaktı.
Belki ilişkimizde...
Tam o anda dışarıya çıkan Sevcan'la zorlukla yutkundum. "A...abi?" Deyip arabaya doğru adımladı. Ediz'de arabadan inip kardeşine sarılmak için kollarını açmıştı fakat Sevcan'ın bir anda Ediz'e tokat atmasıyla bu sefer benim ağzım şaşkınlık içerisinde aralanmıştı.
Hızlıca arabadan indim. "Sen... Tabi ya! Yine asker ve yine görevlerin! Ya bu kız bir buçuk senedir ölü gibi yaşıyor, en azından bize haber verseydin görevde olduğunu!" Derin bir yutkunma sesi işittim. "Biliyor musun, bencilsin! Ardında bıraktığın insanları düşünmeyecek kadar bencil!"
"Yapmak zorundaydım! Neden anlamıyorsunuz bunu?!" Sesleri duyup buraya doğru gelen Gülsüm anne, korkuyla Ediz'e bakıp elini kalbine koydu.
"Anne?" Diye bağırdı Ediz korkuyla. "Anne kendine gel yalvarırım."
"Anne! Nefes almaya çalış lütfen." Ben korkuyla olduğum yerde dururken, bir anda Gülsüm annenin bedeni Ediz'in kollarına yığılmıştı.
《》《》《》
BU BÖLÜMÜ SEVMEDİİİĞĞMMMM!!
Selamlar, nasılsınız?
Kısa oldu çünkü bölüm biriktiremedim.
Her neyse, diğer bölüm görüşürz insAllah.
Sizi seviyorum iyi okumalar..
Oy; 200
Yorum;180Tt; kitaplarvesozleriii
![](https://img.wattpad.com/cover/345438760-288-k306632.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perdenin Ardındaki Yüzler
ChickLit《☆》《☆》《☆》 Yeni tayin olduğu köyde, gittiği bir sağlık ocağında hemşirelik yapan Adin, birkaç hafta kalmak için yerleştiği evde güvendiği insanların gerçek yüzlerini öğrenir 《☆》《☆》《☆》 Başlangıç: 30 Temmuz 2023 🎶 Not!: Wattpad'ta 'Perdenin Ardındaki...