28. BÖLÜM

3.6K 318 279
                                    

"YÜZE VURULAN GERÇEKLER"

1 HAFTA SONRA

Kaldığım oda bana ciddi anlamda dar gelmeye başlayınca, komodinin üzerinden telefonumu alıp kendimi direktmen dışarıya attım.

Bir hafta geçmişti Ediz'in gidişinin üzerinden ama beni hiç aramamıştı. Aslında annesini ve kardeşini de aramamıştı ama neden böyle yapıyordu hiç bilmiyordum.

"Yenge nereye gidiyorsun?" Arkamdan duyduğum Sevcan'ın sesiyle irkilip, bakışlarımı o'na çevirdim.

"Bahçeye çıkacağım." Gülümsedim. "İstersen sende gel? Hem eve yemeklik bir şeyler alırız." Heyecanla başını sallayıp, askılıktan ince polarını aldı ve ayakkabılarını giydi.

İkimiz birden dışarıya çıktığımızda, ciğerlerime derin bir nefes çektim. "Yenge," dedi Sevcan hafif bir mırıldanmayla.

"Söyle?"

İlk önce siyah renkteki saçlarının uçlarıyla oynadı. Daha sonra utangaç bir tavırla bana döndü. "Şu Mete... kaç yaşında?" Adımlarım ister istemez yavaşladığında bir yandan da gülümsüyordum.

"Ne yapacaksın?"

Huysuz bir çocuk gibi omuz silkti. "Hiç. Merak ettim, söyle lütfen."

"Otuz beş." Verdiğim cevap Sevcan'ı baya şaşırtmışa benziyordu. "Çok genç duruyor, değil mi?" Bir şey demedi. Aksine hüzünle dudaklarını büzüp içli bir nefes verdi. "Ama Anıl daha genç," dedim çaktırmadan yüzüne bakarak. "Yakışıklı, boylu poslu..."

"Yenge sen bana ne demeye çalışıyorsun?" Sinirlenmesi o kadar komikti ki neredeyse yanaklarını mıncıracaktım. "Hayır yani konu nasıl o mala geldi?"

"Çünkü görmüyorsun o'nu. Sen vurulduğunda başında sadece Anıl bekledi. Sana aynı benim yaptığım gibi bir sürü kitaplar okudu, neler yaptığını anlattı... Bak, aranızda ne geçti bilmiyorum ve bilmekte..."

"Ben Anıl yüzünden felç kaldım." Ağzım şokla aralandı. "Biz, biz sevgiliydik. Ben daha on yedi yaşındaydım, Anıl ise yirmi bir. Çok seviyorduk birbirimizi, evlenecektik hatta. Bir gün Anıl bana sürpriz yapmak istemiş ve beni alelacele -abim görmesin diye- buluştuğumuz tepeye çağırmıştı. Evlenme teklifi edecek sandım, çünkü telefonda sesi öyle heyecanlı, öyle çocuksu geliyordu ki. Her neyse, Anıl'ın en sevdiği elbisem olan beyaz, üzerinde çiçek figürleri olan elbisemi giydim. Saçlarımı güzelce taradım ve evden çıktım. O heyecanla artık nasıl koştuysam beş dakikada tepeye varmıştım, ama keşke varmasaydım. Çünkü Anıl gelmemişti. Saatlerdir Anıl'ı bekledim, aradım, mesaj attım. Sonra, sonra arkamdan bir ses duydum. İlk başta Anıl geldi sahip heyecanlandım ama duyduğum bir başka erkek sesiyle bu heyecanım bir toz bulutu gibi sönüp, yerini korkuya bırakmıştı. Bana 'sevdiğin gelmedi ama ben geldim güzelim.' Dedi ve eş zamanlı olarak omurgamda bir acı hissetmiştim. Bu acı benden iki senemi çaldı." Yutkunamadım. "Bu acı on yedi yaşımı çaldı."

"Ediz," akan gözyaşlarımı hızlıca sildim. "O biliyor mu?" Hüzünle başını iki yana salladı.

"Araba çarptığını sanıyor. Tabi bunu ben değil, beni vuran adam söylemiş. Aslında yalan söylemesi iyi oldu, çünkü abim ve Anıl çok iyi arkadaşlar."

"Peki, hiç Anıl'la bunu uzun uzun konuşmayı denedin mi? Ya arada senin bilmediğin başka bir şey varsa?"

"Öyle olsaydı kendisi gelip konuşmaz mıydı? Kaç gece benim uyuduğumu sanıp penceremden geldi ama söylediği tek şey 'özür dilerim' oluyor, daha sonra gidiyordu." Gülümsedi. "Aman be yenge! Ben boşverdim artık. Hem Anıl çoktan bir başkasına aşık olmuştur."

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin